30 Mart 2008 Pazar

Sahada yabancı var

Polonia Bytom-Wisla Krakow maçında sahaya sevimli bir yabancı konuk olmuş.Kaleci dışında pek ilgi gösteren yok.Maçı Wisla Krakow 2-1 kazanmış bilgi olarak verelim.

Tribün Kültürü ?


Bu sene şampiyon görelim sizi
Ölmeden mezara koymayın bizi
Korkutmaz bizleri musalla taşı
ÖLümüne seviyoruz biz leoparııı

Tribünlere Oynamak


Klasik bir harekettir gerideki takım golü attıktan sonra oyuncuların bir an önce topu alıp ortasahaya götürmesi ve vakit kaybetmeden maçın hemen başlamasını istemeleri. Tribünlere, takım arkadaşlarına, tv başındakilere, rakibe bir mesajdır bu "Biz inandık bu maçı bırakmayacağız, sonuna kadar savaşacağız!"
Dün oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde de bunu gördük. Yalnız bu diğerlerinden biraz farklıydı sanki. 73. dakikada Serdar Özkan attığı gol ile skoru 1-1'e getirdi, kapalı tribüne koştu çılgın bir sevinç yaşadı, takım arkadaşları yanına geldi bu sevinci onlarla paylaştı. Daha sonra da gidip Fenerbahçeli bir oyuncu ile top için kavga etti. Sizce de bu olayda bir gariplik yok mu?

Deplasman'a gelmek

Keşke her sporda, her kıtada deplasmanlar böylesine neşeli sahnelere sahip olsa. Zor mu ?

İmkansız ...

"El Turco" & Villarreal zirveye doğru



Villar haftalardır çaktırmadan yaklaştığı Barça'yı bu hafta oynanan maçlar sonunda geçerek ikinciliğe yerleşti ve yarınki Madrid Sevilla maçını beklemeye başladı, dualar Sevilla'yla tabi.

Maç başladığında Atletico biraz daha iyi gözükse de 38. dk'da Cazorla daha sonra Nihat'ın iki golüyle Villar bu engeli de rahat aşmış gözüküyor. Villar'ın bundan sonraki fisktür avantajı gerçekten gözardı edilemeyecek bir durumda önümüzdeki hafta Sevilla deplasmanına çıkacaklar, ondan sonra Almería, Valladolid, Betis , Getafe gibi takımlarla maçları olacak nispeten kolay maçlar bekliyor Villar'ı tabi onlarda önündeki Real'in takılmasını bekliyor. Açıkcası La Liga'da olan bunca süprizden sonra beklemelerini de normal karşılamak lazım.


Bir paragraf'da temsilcimiz Nihat Kahveci için bugün gene güzel oyununu gollerle süsledi, özellikle attığı ikinci gol vuruş açısından oldukça zordu. Stat hoparlöründen "El Turcoooo" sesini duymak binlerce insanın bu şekilde kendisine tezahürat yapması gerçekten insanı mutlu ediyor. Umarım bu formunda devam eder Nihat, özellikle Euro 2008 de bu formuna çok ihtiyacımız olacak.

La Liga'da ikramlar devam ediyor.



Gün sonunda Barça artık 3. sırada. Bugün Real Betis'in cezası sebebiyle Madrid'e alınan sonra federasyonun son anda kendine gelmesiyle tekrar Ruíz de Lopera'a alınan maçta Barça kelimenin tam anlamıyla kendini yaktı ateşe attı. Kabul ediyorum Real Betis deplasmanları Barça açısından her zaman zorlu geçmiştir açıkcası ben maçın bu şekilde gelişmesini hiç beklemiyordum.Maç başında iki gol bulup da devreye girilecekken farkı daha açma imkanını arsızca harcamak da Barça gibi bir takımın büyük ayıplarından biri oldu bu maçta. Devreye girildiğinde herkes Barça'nın rahat kazanacağını düşünecekken Betis sanki neden evlerinin Barça'ya zor geldiğini göstermek için ikinci yarıya başladı.

Eto'o nun ikinci yarıdaki kaçırdığı net pozisyon da maçın kırılma anı oldu. Hemen ardından gelen golle Betis oyunun tamamen hakimi oldu. Bu arada Valdez 74.dk'da bir penaltı kurtarsada 76-78 de gelen gollere birşey yapamadı. Maç sonunda Rijkaard bu sonucun kabul edilemez olduğunu ve oyundan utandığını belirtmiş, takımın başında sanki başka biri varmış, kendisi dışarıdan birisiymiş gibi böyle açıklamalar da ne kadar mantıklı sorgulamak lazım. Kaptan'dan daha makul bir açıklama gelmiş " Oyunun ilk bölümünde ne kadar iyiysek ikinci bölümünde o kadar berbattık, bunun neden kaynaklandığını da açıklamak zor sadece şunu söyleyebilirim ki üzgünüm" demiş kaptan. Eh hiç değilse takımda bu duruma üzülen birisi var bu da bir gelişme sayılabilir.
10 dakikada gelen bu gollerle her ne kadar La Liga'da ikramların sonu gelmesede açıkcası Barça şampiyonluk umutlarını bir anlamda çöpe atmış oldu. Tamam kabul ediyorum Milito yoktu Puyol sakat bir şekilde oynadı ama yine de böyle bir 10 dakikayı Barça'da görmek biraz yazık oluyor.

29 Mart 2008 Cumartesi

Cristiano Ronaldo


Aslında resimin altına hiçbir şey yazmasak olur. Futbolu seven,takip eden her insanı büyüleyen işler yapıyor CR7. Performansı düşüşe geçmiyor bu insan evladının. Her maç üstüne bir şeyler katıyor , repertuarına yeni hareketler-goller katıyor. Sporting’den Manu’ya transfer olduğunda Sir Alex 7 numaralı formayı verdi. İlk zamanlar yetenekli ama bu kafayla giderse bir şey olmaz dedirtti çoğu insana. Quaresma vardır bu arkadaşın bir alt versiyonu. Quaresma’da Barca’ya gitti tutunamadı şimdi Porto’da takımın en büyük yıldızı belki yeni sezonda Real Madrid başta olmak üzere bir çok takımı peşinden koşturacak.Fakat bir türlü istenen gelişimi gösteremedi. Gelişim dediğimiz olay nedir ? Bu arkadaşlarda inanılmaz bir yetenek var, yok artık denilecek hareketleri bunlar gözleri kapalı yapabiliyorlar. İkisi de takım için oynamayı başaramıyorlar(dı). CR7, Ferguson’un elinde yetişti takım için oynamaya başlayınca 2 senedir taraflı-tarafsız herkesin alkışını alıyor. Quaresma’da kendini geliştirebilecek bir teknik adamla çalışınca CR7’den bir farkı kalmayacaktır bana kalırsa.

2006 Dünya Kupasında İngiltere-Portekiz arasında oynanan maçta Rooney’nin atılmasında başrol oynayınca İngiltere’de CR7’yi linç etme kampanyası başlamıştı. Gazete manşetlerinde ,adına açılan internet sitelerinde hatta takım arkadaşı Rooney bile sürekli Ronaldo’ya saldırıyorlardı.Alex Ferguson devreye girip CR7’yi takımda tutmasa Ronaldo’yu şimdi başka bir forma altında izliyor olabilirdik.

CR7, bu sene bir futbolcuya verilebilecek ne kadar ödül varsa toplayacaktır. Euro 08’de Portekiz forması altında ilk maçını Milli takımımıza karşı oynayacak olması insanı karamsar duygulara itiyor.

Bugün yaptıkları linkteki videolarda bulunuyor.Aston Villa’nın dağıtılmasında başrolde yine o varmış,attığı ve attırdığı goller Arap spikerimizin katkısyla olaya ayrı bir boyut katıyor zaten.

I believe i can fly VI


I believe i can fly V


Medyanın sevgilisi: Shaq

NBA'i biraz takip eden herkes, Shaq kadar medyatik olan oyuncuların sayısının bir hayli az olduğunu bilecektir. Nitekim Shaq bu konuda lider olmak istemekte zannedersem. Nitekim kendisi son 1 hafta içinde tam üç tane değişik olayla gündeme gelmeyi başardı. Buradan kutluyoruz kendisini ve kısaca göz gezdiriyoruz neler yapmış.


İlk olarak: Daha önce Los Angeles ve Miami polis departmanlarında gönüllü olarak çalışan Shaq, bildiğimiz gibi Phoenix'e takas oldu. Bunun sonucunda sevimli devimiz, Arizona'daki Tempe polis departmanına başvuruda bulunmuş gönüllü yardımcı/yedek polis olmak için. Ne diyelim hayırlı olsun. Diğer eyaletlerdeyken, gazeteler bu görevi başarıyla sürdürdüğünü yazıyordu. Zaten insan bir düşününce garip oluyor, diyelim ben bir suç işliyorum Shaq geliyor olay mahaline "Dur" diyor. Adama sarılıp imza isterim heralde. Veya Shaq atıyorum oldu da tanımadığı bir suç işleyene denk geldi, karşısında 2.16 boyunda 150 kiloluk bir kütle görünce insan bir yutkunup direk yere çöker.


İkincisi: Shaq iyiki Miami Heat'ten ayrıldığını, Riley'nin onu trade ederek kendisine çok büyük bir iyilik yaptığını şu cümlelerle dile getirdi: "Yeni koçum ve yeni takım arkadaşlarım için oynamayı çok seviyorum. Buradaki herkes profesyonel. Kimse çıkıp benden Chris Quinn ve Ricky Davis ile oynamamı istemiyor. Gerçek bir takıma geldim." Tabii ki bu söyledikleri Shaq ile Riley ve Heat oyuncularının arasındaki ilişkileri koparttı veya en azından kopma noktasına getirdi. Shaq'tan bile beklemeyeceğim bir açıklama olmuş bu. Hadi seni takas eden Riley'e istediğin kadar ver veriştir ama zavallı Chris Quinn sana ne yaptı? Neyse en azından Wade'in ismi geçmemiş bu cümlelerde diyoruz. Ayıptır günahtır...

Son olarak da, Shaq'ın ileriye dönük bir planına değinelim. Kendisi, basketbol oynamayı bıraktığında, Orlando Magic'in genel menajeri olacağını dile getirdi. Ayrıca yanına da takım başkanı olarak Grant Hill'i alacakmış, kafasına koymuş. Yahu birşeyler diyecem, sevdiğim Shaq'a ayıp olacak. Öyle her önüne gelen GM olunca, neler oluyor görüyoruz (Isiah Thomas birşey çağrıştırıyor mu arkadaşlar?), bir takımın nasıl yönetileceği, bu işlem sırasında kararların nasıl verileceğine dair GM'lerde ciddi bir altyapı ve yetenek olması gerekiyor. Ayrıca bir paragraf önce insan ilişkilerinde kendisinin ne kadar zayıf olduğunun kanıtını gördük. Zaten Orlando genel menajeri Otis Smith de bu açıklama karşısında gülmüş ama yine de şakayla karışık da olsa açık kapı bırakmayı ihmal etmemiş: "Shaq ile Hill hazır olduklarında, koltuğu bırakmaktan mutluluk duyarım." Ne diyelim, inşallah Orlando'yu da şu anda New York'un yaşadığı tarzda bir dönemi geçirirken görmeyiz. Tabii ki New York gibi bir vaka imkansıza yakın ama lafın gelişi diyoruz canım.

JM, Milano yollarında ?


Yeşil çimlerin üstüne dönmesini en çok dilediğim isim Jose Mourinho’nun Milano’ya geçip Inter ile görüşmelere başladığı haber sitelerine düştü. Gönül JM’yi Real Madrid’in başında görmek istiyor. JM’nin gideceği takıma Drogba’nın peşinden gideceğini tahmin etmek çok zor değil. İbrahimovic ve Drogba’lı bir hücum hattını izlemek çok zevkli olacaktır bizim için. Ayrıca JM’nin Inter’in başına geçmesi belki çok yetenekli olmasına rağmen gamsızlığı ile antipati toplayan Ibra’yı belki biraz adam eder İsveçli oyuncunun yeteneklerini takım için harcamasını görürüz. Bir an önce JM’nin bir takımın başına geçip Avrupa arenasında Abramovich ve kankası Avram Grant’ın takımıyla karşılaşmasını diliyoruz.

-Eğer işimin kolay olmasını isteseydim, Porto'da kalırdım.Uefa, Şampiyonlar Ligi kupası , Tanrı ve Tanrıdan sonra ben ...

28 Mart 2008 Cuma

Derbiler Haftasonu

OLD FIRM 29.03.2008 14:30 Glasgow Rangers - Glasgow Celtic


29.03.2008 19:00 Beşiktaş - Fenerbahçe (Lig TV)

MERSEYSIDE
30.03.2008 18:00 Liverpool - Everton (Fox Sports)

Hooop! Nereye Hemşerim?



Block of the Year

I believe I can say "Oha! David Villa!!!"

NBA Stüdyo

Severek takip ederdik eskiden NBA Stüdyo adlı programı. Bir çok kişinin NBA bağılılığını, sevdasını arttırmasında büyük pay sahibiydi bu program. Cuma akşamlarının adeta vazgeçilmeziydi. Ancak NTV'nin yoğun program akışı yüzünden resmen bozuk para gibi harcanıyordu. Ya program hiç verilmiyordu, ya da yarısı reklam 30 dakikalık kimsenin birşey anlayamadığı yayınlarla hayatını sürdürüyordu. Bir ara cumartesi sabahına aldılar ancak beklenen ilgiyi zannedersem bulamadılar. Şahsen bütün hafta 7-8 civarı kalkan ben, sevdiğim bir program için bile cumartesi günü erken kalkmam. Böyle de olmayacağını anlamaları çok uzun sürmemişti ki, NTVSPOR test yayınını bitirdi ve piyasaya bomba gibi girdi. Canlı NBA ve Futbol maçları, dinlerken keyif aldığımız yazar ve sunuculardan canlı programlar ve daha niceleri...
Daha da iyisi NBA Stüdyonun bu kanal ile geri dönmesi. Murat Murathanoğlunun kadrodan ayrılması ile eskisi gibi Murat Kosova-Kaan Kural ikilisi ile program devam ediyor. Bundan böyle cuma akşamları daha da keyifli olacak. NBA Stüdyo bu akşam 23:30'da canlı olarak NTVSPOR'da.

Mart Çılgınlığı tam gaz devam







NCAAB`de Sweet 16 mücadeleleri dün yapılan maçlarla start aldı . Gecenin sonucu merakla beklenen maçından Xavier ilk yarısında farklı önde götürdüğü maçı biraz da şansının yardımıyla uzatmalara taşıdı ve uzatmalarda da maçı kazandı . Raymond`in uzatmanın son dakikasında attığı 2 , 3 sayılık basket ve West Virginia`nin kaçırdığı fauller sonucu belirledi. Xavier`in Elite 8`de ki rakibi ise 1 numaralı seri başı UCLA oldu . NCAAB tarihinde UNC ile birlikte en çok Final Four gören okul , Western Kentucky`i baştan sona önde götürdüğü karşılaşmada yenerken zorlanmadı.
Diğer maçlarda ise şampiyonluğun en büyük favorisi UNC defansı güçlü rakibi Washington State`i ezip geçerken rakiplerine de iyi bir gözdağı verdi.Gecenin son maçında ise Lousville rahat kazanıp UNC`nin rakibi oldu .
Sweet 16 mücadeleleri bu gece yapılacak 4 maçla sona erecek .
Elite 8`de ise bizleri çok daha güzel ve cekismeli müsabakalar bekliyor .


27 Mart 2008 Perşembe

I believe i can fly IV


I believe i can fly III

Spiker misin holigan mı?


Kimden bahsettiğim birçoğumuzun malumu, Osman Sakallıoğlu'ndan bahsediyorum.

Neden Avni Küpeli ekolünden geldiğini bir kez daha hatırlatan gaflarının yanısıra, artık sempatizanlıktan çıkıp direk taraflı anlatımıyla inanılmaz bir şekilde ifrit etmeye başladı seyredenleri. Dünkü TBL derbi maçında yanındaki yorumcu müsvettesi İhsan Bayülken ile resmen Fenerbahçe TV den anlatılıyormuşcasına maçı anlattılar. "Cüneyt Erden Allahtan pas gösterdi, yoksa 3 atış kullanacaktı" lafını ederken bir nebze olsun yüzü kızarmışmıdır acaba İhsan Bayülken'in , yada Fenerbahçe'nin attığı her baskette coşan Osman Sakallıoğlu Galatasaray'ın attığı basketlerde sessizce ne yazık ki edalarıyla " ve basket " demesini açıklayabilecek bir geçerli mantık varmıdır, yada maç sonu gergin ortamla alakalı bir tek kelime etmesi zor mu gelmiştir, dilini mi yutmuştur Osman Sakallıoğlu ? Okay Karacan ve Murat Kosova gibi işini severek yapan ve bilgili kişiler yerine böylesine hem taraflı hem de cahil kişilerin bu işe soyunması inanılmaz rahatsızlık veren birşey olmaya başladı. Rahmetli Kenan Onuk'un artık yönetmediği Okay Karacan'ın ayrıldığı bir yerde cahil cühela bir insandan bundan fazlasını da beklemek açıkcası biraz da bizim açımızdan hayalcilik. Kenan Onuk da fanatik bir Fenerbahçe'liydi ama hiç böyle bir rahatsızlık yaşattığını hatırlamıyorum herhangi bir spor dalı için, dünkü maçtan sonra o anlatımla kemikleri sızlamıştır. (Nur içinde yatsın)

NBA maçlarındaki komedi programını aratmayan cehalet kokan gaflarını, "sutudumayır" gibi garip telafuzlarını bünyemiz bir nebze kabul ediyor artık, ama cehaletini giderme ve kendini geliştirme yeteneği, niyeti yok bari NTVSpor gibi yeni kurulan bir kanalı bu duruma düşürmese.

Belarus maçının götürdükleri


Belarus maçının bize kazandırdığı nedir tam olarak bilemiyorum Ceyhun ve Mevlüt'ün ilk kez A Milli takım formasını giymelerini sayabiliriz ama götürdükleri daha çok oldu bu maçta. Her futbol maçında sakatlık olabilir,futbolun içinde olabilecek bir olay. Belarus’la maç yapmanın bana göre saçmalığı bir yana berbat bir zeminde oynandı top.Oyuncular topu sürerken sahadaki tümseklerden sürekli seken, havalanıyordu top. Kısacası patates tarlası gibi bir zeminde oynandı maç. Maçın 20.dakikasında sakatlanıp oyundan çıkan Hamit’in ayağında kırık tespit edilmiş bugün. Bundesliga ve Uefa’da yoluna emin adımlarla ilerleyen Bayern’de 6-7 hafta formasını giyemeyecek. Euro 2008’e yetişmek için çalışacağını söylemiş Hamit. İnsanın aklına iğrenç bir zeminde oynatılmaya mecbur bırakılmış bir maçta Euro 08 hayallerine büyük ölçüde veda etmiş Uğur Uçar geliyor. Belarus maçında sakatlanan bir diğer isim Arda Turan'dı.

En kısa zamanda sahalara dönmesini bekliyoruz Milli takımın sağ kanadını G.Gönül’le beraber uzun yıllar taşıyacak bu iki oyuncunun.

Değeri Bilinmeyenler ! Henrik Nielsen


Dönemin Galatasaray'a gol atan oyuncu transferi furyasının en yakışıklı aktörlerinden olan Nielsen Fenerbahçe'ye yunanistan'dan transfer oldu. Uzun boylu forvet ihtiyacını gidermek amacıyla transfer edildiği söylensede açıkcası bu konuda pek de başarılı olamamıştır. Türkiye'ye gelir gelmez Gelişim Dergisine verdiği röportajda " Hayatım beyaz çarşaflar ve yeşil sahalarda geçer " lafıyla gündem yaratmış fakat yeşil saha bölümünü pek hayata geçirememiştir.Erkek güzeli görüntüsüyle futbolcu tiplemesinden çok film aktörünü andıran Nielsen oynadığı yaklaşık 8-9 maçla Fenerbahçe kariyerine noktayı koymuştur.

Değeri Bilinmeyenler ! Demir Hotiç



1993-1994 sezonunda Fenerbahçe Başkanı Güven Sazak ve yönetim kurulunun transfer histerisiyle takıma bir şekilde sızmış olan Demir Hotiç ( o dönem 26 oyuncu alınmıştır ) Türkiye'ye ilk geldiğinde gazete başlıkları " İnsanüstü kaslara sahip oyuncu Fenerbahçe'de " "Fener artık Demir gibi" başlıklarıyla çıkmıştır. Sezon başındaki bir TSYD maçında Galatasaray altıpasından vurduğu topu direğe nişanlayarak topun ortasahaya kadar gitmesine sebep olmuş ve nasıl bir oyuncu olduğunun ilk sinyallerini o maçta vermiştir. Fenerbahçe forması altında 7 maça çıkan kahkul saçlı, sırça bıyıklı Demir Hotiç ligteki tek golünü Karabükspor'a karşı yaklaşık 7-8 kişinin ıska geçmesi sonucu önüne düşen topa boş kaleye karşı abanmak suretiyle atmıştır.

Değeri Bilinmeyenler ! Adrian Knup


Bu adam garip bir adamdı açıkcası; Galatasaray'a birinci Fatih Terim döneminde 96-97 sezonunda büyük umutlarla Karslhure'den transfer edildi. Gelmeden önce Fenerbahçe ve Galatasaray'ı transfer konusunda birbirine düşürsede Galatasaray sonunda başarmış ve Knup'u transfer etmeyi başarmıştı. Tabi 1994 düya kupasındaki performansı ve milli takımlar bazında en çok gol atan oyunculardan birinin transferi Türk spor camiasında heyecan yaratmış ve Knup gelmeden adına methiyeler düzülmüştü. Galatasaray'a geldikten sonra sadece bir sezon oynadı, o kadar kötü performans sergiledi ki lig boyunca sadece zeytinburnu'na karşı farklı biten bir maçta bir gol attı bir de avrupa kupalarında eleme maçında Constructorul'a birer tane gol atabildi. Tamamen gereksiz yan paslar ve geri paslar yapmasını futbol alimleri " işte gerçek bir yıldız ne güzel tek pas yapıyor" olarak değerlendirse de bu bile kendisini kurtaramamış ve İsviçre'nin Basel takımına transfer olarak Galatasaray kariyerini bitirmiştir.

İspanya 1 - 0 İtalya

David Villa, dün gece oynanan İspanya'nın İtalya'yı 1-0 yendiği maçta mükemmel bir gole imza attı bu vuruşuyla.Buffon, elinden gelenin en iyisini yaptı ama çabaları gol görüntüsünü güzelleştirmekten başka bir işe yaramadı.

Değeri Bilinmeyenler ! Dominic İorfa

Bazı oyuncular vardır büyük umutlarla transfer edilseler bile takımlarında hiçbir varlık gösteremeden ayrılırlar. Fakat bu oyuncular deyim yerindeyse o kadar büyük fiyaskodur ki klüplerin tarihinde kulaktan kulağa yayılarak unutulmaz oyuncular payesine istemeden de olsa kavuşmuşlardır. Değeri bilinmeyenler! başlığı altında bu isimleri tekrar hatırlayıp unutmayalım, unutturmayalım !



Tabi böyle bir seriye başlayıp da ilk sırayı İorfa'ya ayırmamak bu ülke topraklarında futbola yapılacak en büyük ayıplardan biri kanımca.

Dönemin Fotospor gazetesinin Kara Tren İorfa manşetiyle çıkmasına sebep olan İorfa o dönem Türkiye'de moda olan Afrikalı oyuncu modasının etkisiyle Galatasaray'a transfer olmuştu. Tabi o dönem bizim için her Afrikalı oyuncu Weah'tı, biz hep onu bilmiştik, gelen oyuncu da onun gibi biridir diye herkeste büyük bir heyecan ve umut vardı. Mustafa Denizli döneminde takımda forma şansı bulan Dominic o dönem yaptığı hareketler ve tavırlarıyla tüm tribünlerin bir nevi neşe kaynağı olmuştur. Birçok efsanevi olayı meşhurdur bunlardan ilki transferinden sonraki ilk maçında kendisini çağıran tribünlere korkarak gitmemesidir. Ama unutulmaz olarak nitelendirilebilecekleri kısaca hatırlarsak ; Çok rüzgarlı bir havada kendi yaptığı orta'ya kafa vurmuşluğu vardır ki buna da birebir şahit olan biri olarak kendimi hep şanslı saymışımdır, Ali Sami Yen'de oynanan bir maçta kapalı tarafına bakan kulvarda sol çizgi üzerindeki topu sağ ayağının dışıyla sürüp kendisi topu çizginin dışından koşarak takip etmiş ve tüm tribün ahalisini şaşkınlıktan dondurmuş akabinde büyük tartışmalara sebep olmuştur. Ayrıca yine kapalı tribünün önünden atılan bir taç atışından kendisine pas geldiğinde topu ayağına dolaştırıp topuğuna çarptırarak taça geri yollamış ve tüm kapalı tribünün gülmekten yerlere yatmasına sebep olmuştur. Bu tribünden gelen gülmelere karşılık gülerek elini sallayarak selam vermiş, tüm tribünün komple imha olmasınada sebebiyet vermiştir.

Dominic'in aslında koşucu olduğu para kazanmak maksadıyla futbolcu olduğu rivayet edilmiştir uzun bir süre. Sezon sonunda Ersan Çelik ( O dönem fotospor Genel Yayın Yönetmeni ) İorfa'yı Mustafa Denizli'nin harcadığını bile iddia etmiştir. Garip bir ülkeyiz vesselam.
Galatasaray'da toplamda 8 maça çıkan İorfa'nın ekol olmasının en büyük nedenlerinden biriside " o bile büyük takımda oynayabiliyorsa bir gün neden ben de oynayamayayım" düşüncesinin o nesilde büyüyen her Galatasaray'lının beyninde yer etmesidir.
İorfa'nın kariyerinde Quenns Park Rangers, Cork City, Antwerp , Falkirk, Shrewsbury, Peterborough, Guangzhou, gibi takımlarda yer almaktadır.

Kendisinin menejerini buradan kutluyorum gerçekten muhteşem bir dehaymış.

Beckham'dan Dalya


Kaptanın hayalleri gerçek oldu ve Fransa karşısında oynanan hazırlık maçında 63 dakika sahada kalarak 100. kez İngiltere Milli takımı formasını giydi. Capello'ya dua etsin, yoksa bu formayı bir daha görmesi zor görünüyordu.

26 Mart 2008 Çarşamba

MIP - Hedo




NBA'de yılın en çok gelişme gösteren oyuncu adayları arasında Hedo favorilerden biri. Bana göre sadece iki tane rakibi var bu ödüle giden yolda: Jose Calderon ve Beno Udrih. Diğer ismi geçen adaylar: Andrew Bynum, Dwight Howard, Anthony Carter, Chris Kaman ve Rajon Rondo. Andrew Bynum sezonun son 2 ayını sakat geçirdiği için şansı yok gibi. Dwight Howard evet gelişme gösterdi ancak bu bana kalırsa yeterli bir gelişme değil, ayrıca Howard'da Hedo'nun da payı çok büyük. Anthony Carter'ın bazıları tarafından aday gösterilmesi açıkçası beni şaşırtıyor. Evet bitti gözüyle bakılırken yeniden doğdu denilebilir, ancak gösterdiği performans kariyerinde süre alırken yaptıklarından çok da farklı değil. Chris Kaman sezonun başında gerçekten inanılmazdı ama son 2 aydır devamlı sakatlıklarla boğuşuyor, bu da şansını azaltıyor. Sakatlanmadan önce gösterdiği performansı, şu önümüzdeki 2.5 hafta tekrarlarsa o zaman şansı olabilir. Rajon Rondo'da da tabii ki yükseliş var ancak bence yine yeterli değil.


Jose Calderon bu sene muhteşem bir çıkış yakaladı. Bu çıkışta tabii ki TJ Ford'un sakatlığının büyük önemi var ancak %53 saha içi isabeti, %92 serbest atış yüzdesi ve 8.5 asist ortalaması hiç de hafife alınacak rakamlar değil. Bu %50 ve %90 üzerindeki isabetler gerçekten ulaşılması zor rakamlar, yanılmıyorsam NBA tarihinde sadece 4 oyuncu yapmış bunu daha önce: birisi Magic Johnson olmalı, diğerlerini hatırlayamadım şu anda.


Beno Udrih de savunmada ayakları çok yavaş kalıyor diye Popovich'ten bir türlü dakika alamadı. San Antonio da salary cap'in altında kalmak için Udrih'i Minnesota'ya gönderdi draft hakkı karşılığında. Minnesota da kontratını fesih etti, ardından Bibby'nin sakatlığı nedeniyle sorunlar yaşayan Sacramento, Udrih ile anlaştı. Bu onun kariyerindeki dönüm noktası oldu. Önemli bir çıkış yakaladı. Yine de bence hem Calderon'un hem Hedo'nun arkasında yer alıyor sıralamadı.


MIP ödülünde nedense daha önce yeterince oynayamayıp, ertesi sezon bu dakikaları sakatlık veya takımda boşalan yerler nedeniyle alan oyunculara bir kılım var benim. Eğer bir oyuncunun potansiyeli varsa, dakika aldığında bu zaten istatistiklerine yansıyacaktır diye düşünüyorum nedense. Calderon'un dakikaları 21'den 31'e, Udrih'inki 13'ten 32'ye fırlamış. Öte yanda Hedo'daki artış sadece 31'den 37'ye. Üstelik Hedo ortalama 20-5-5 gibi ulaşması çok zor bir istatistik yakalamış, yetmiyormuş gibi crunch time'da topu eline almaktan çekinmemiş, 4 kere maç kazandıran şutu atmış.


Bir Türk olduğu için değil, Hedo gerçekten hakettiği için bu yazıyı yazdım. Nitekim zamanında Hedo'ya bir çok kez "balon" demişimdir. Ama bu çıkışı beni inanılmaz mutlu etti. İnşallah hak yerini bulur ve All-Star olamayan gururumuz, en çok gelişme kaydeden oyuncu ödülünün sahibi olur.

Güliver ve Boykins


Geçen sezondan bir fotoğraf. Yoruma pek gerek yok zannedersem, Shaq'ın surat ifadesi herşeyi anlatıyor.

25 Mart 2008 Salı

Miami Heat'in çöküşü




Geçen sene playoff'taki hezimeti bir istisna olarak göstermeye çalışan, kötü form durumuna bağlayan Pat Riley'e yeni sezon adeta kapak oldu. "Beni 1 kere şampiyon yapsınlar gerisini boşvereyim" mantığıyla kurduğu takım resmen elinde patladı. Tabii ki şu anki durumda (13-57) olmalarının sebebi sadece Riley değil. Bu sene hem Shaq hem Wade'in sakatlıkları da büyük etkenlerdi. Özellikle Wade, döndükten sonra bile %100 ile oynayamadı. Ama Wade'den çok takımı etkileyen faktörler bence, Posey'nin gitmesi ve Shaq'ın ilerleyen yaşından dolayı düşüşe geçmesidir.


Riley en azından Shaq'ın artık takıma bir yararı olamayacağını anladığı anda Phoenix'e verdi ve takıma Shawn Marion'ı kazandırdı. Ha bu takas Miami'yi şampiyon yapar mı? Hiç sanmıyorum ama en azından doğuda daha iddialı bir konumda olacakları kesin. Belki draftta ilk 2 sıradan birini elde edip, Beasley veya Rose'u (ikisine de ileride takımı taşıyabilecek yıldız olacak gözüyle bakılıyor) alırlarsa o zaman birşeyler olabilir. Şu anki performansları ve Marion'ın oynamaması göz önüne alındığında ilk 2 sıradan draft etmeleri çok büyük bir ihtimal olarak gözüküyor. Bakalım seneye inşallah daha iyi bir Miami Heat görürüz. Ancak taraftarlarının çok da ümitlenmemesi gerektiğini düşünüyorum ben.

Ayrıca Miami'den bahsediyorken, bundan 4-5 ay önce sezonu kapayan Zozo'ya geçmiş olsun dileklerimizi de iletelim. Seni unutmayacaz Zo.

Eve dönüş



MLB` de normal sezon nihayet başladı . Lig tarihinin en erken açılışının yapıldığı sezonda ilk maç Japonya`nin başkenti Tokyo`da yapıldı. Bu maçı daha da özel yapan olay ise Japonlarin milli kahramanınin ülkeye dönmesiydi .
Daisuke Matsuzaka`nin Boston Red Sox formasıyla çıktığı ilk maçı izlemek için 10000 lerce Japon Tokyo Dome`a akın etti . Kahramanlarını görmek için stadı dolduran seyirciler ondan pek de iyi bir performans göremediler. İlk inningde Oakland vurucularına 2 sayı vermesine rağmen taraftarlarının da desteğiyle ayağa kalkmayı başaran Matsuzaka oyunda kaldığı bölümde Oakland`i kilitlemeyi başardı . 5 inning oyunda kalan Japon beyzbolcu bu bölümde 2 run verip 5 vurucuyu yürüttü , ayrıca 1 tane de homeruna izin verdi.
Boston Red Sox`un Moss`un homerunıyla uzatıp 10 inning sonunda kazanmayı başardığı maç Matsuzaka için resimlerinde anlattıgi sekilde kabus gibi başlayıp güzel bitti.



Bafra'da kanlı baskın ...


Hakikaten inanmak zor artık bu ülkede olan bazı şeylere. Bugün öğle saatlerinde Bafra Belediyespor klübüne ait İshaklı'daki tesislere kimliği belirsiz kişilerce saldırı düzenlendi. 3. Lig 2.grupta bu takım kim,niye,neden böyle bir eyleme maruz kaldı şu an için tamamen meçhul, bilinen takımı elinden tutup düştüğü yerden kaldıran antrenör Sedat Gezer ve kaleci antrenörü'nün hunharca katledildiği. Futbolun güzelliğine zaten can çekiştiren zihniyet en son noktayı bu kurşunlarla koydu. İlerleyen günlerde gelişmeler nasıl olacak bilemiyorum şu an için konu tamamen muamma ama ileride çıkar detayları muhakkak.

Türk futbolunun gidişatına bir yön verilmez ise, futbolun içinden kendini mafya olarak görenlerin temizlenmesi sağlanamaz ise, temiz ve namuslu insanlar ısrarla klüp çatılarından uzaklaştırılırsa, çalışıp başarmak yerine çalıp çırpmak düsturunu edinenler futbol sahalarından koparılamazsa bu gidişatın sonunun çok da iyi olmadığını görmek için kör olmak lazım.
Bununla alakalı bir alıntı yapalım konuya yakın olan kişilerden ..
"Ne desek boş şu anda olayın neden ve kimler yapıldığı hala daha bilinmiyor sadece olayın oluş biçimini öğrenebildim.Siyah transit 34 plaka bir minibüs klübün önünde duruyor bu şerefsizler 3 kişi.Birinci kişi içeri dalıyor İsmail Hocama ateş ediyor hoca kalbinden 2 kurşun alıyor bir tanede karaciğerine klüp müdürümüz peşlerine koşuyor saldırgan klüp müdürümüzüde vuruyor.O sırada TD Sedat Gezer Hocam Öğretmenler evinden toplantıdan geliyor saldırganların 2 si birisinde taramalı varmış klübü taramaya başlıyorlar Sedat Hocam aşağıdan geliyor yapmayın arkadaşlar derken bu şahıslar Sedat Hocamada ateş ediyor.Kurşun Sedat Hocanın kalbine giriyor Sedat Hoca 2 kurşun alıyor diğer kurşun dalağına gidiyor dalağı parçalanıyor.Kaleci Antrönörümüz olay yerinde vefat ediyor,Sadat Hoca tüm müdahalere rağmen kurtarılamıyor.Savcı,Emniyet Müdürü,Kaymakam incelemelerde bulundular 47 adet boş kovan tespit ettiler.Klübün her tafaı kurşunlarla dolu idi.Olayı bir çocuk görmüş,dışardan sıkanlar az daha beni vuracaktı demiş şu anda sorguda.Minibüs büyük ihtimalle çalıntı ve plakası sahte.Klüpte bir tane bile güvenlik görevlisi,kamera yok.İsmail Hoca tehdit felan almamış,sadece 15 dakika önce telefon geliyor ve o böyle olmaz gibisinden telefon konuşması oluyor daha sonra olay patlıyor.Ne İsmail Hocanın nede Sedat Hocanın bu tür kişilerle işi olmazdı.Saldırının bir ihtimalde dışarıdan olabileceği söyleniyor,bunun ayrıntılarını emin olmadan yazmak doğru olmazKlüp binası önü çok kalabalıktı;Taraftarlar,Federasyon üyeleri,Ercüment Coşkundere'de oradaydı futbolcular içerideydi sadece Mahmut'u gördüm şokta idi,Ercüment Hoca ile konuştum burada böylemi karşılacaktık diye sitemleştik.Şimdi ne mi olacak,Bafraspor Çorum maçına ve bundan sonraki maçlara çıkmayacak futbolcular artık Bafra'da durmayacak herkez Bafları çocuklar bile dahil buradan gitmek isteycekler haklı olarak tırnağımızla,sesimizle geldiğimiz şu günlerde 3 şerefsizin ortalığı karıştırması türk sporunu ve Bafra halkını tehkiye sokması oldukça düşündürücü.Şu anda klübün önünde herkez ağlıyor,Bafra ağlıyor..Bu eylem Bafra Halkına yapılmış bir eylemdir,bu eylem Türk sporuna yapılmış bir eylemdir,bu eylem türk halkına geleceğin gençlerine geleceğimize yapılmış olan bir eylemdir.Hepimizin Başı sağolsun "


Vefat edenlere Allahtan rahmet, yaralananlara geçmiş olsun diyorum. Umarım tekrar böyle bir post atmak durumunda kalmayız. Hepimizin başı sağolsun.

La TFF 1.Liga


TFF 1.ligdeki ikramlar La Liga'yı aratmıyor. Nasılki Real Madrid-Barcelona arasındaki mücadelede taraflar her hafta birbirlerine kıyak geçiyorlar, 1. ligdeki zirve mücadelesinde de aynı şekilde 4 takım aynı şeyi yapıyorlar.
Kartalspor çıktı sahneye sezona fırtına gibi girdiler. İlk 8 hafta yenilgi yüzü görmediler. "Eyvah 1 İstanbul takımı daha mı, yok artık" diye söylendik, son 10 maçta sadece 6 puan aldılar. Şimdi o Kartal ilk altıda kendine yer bulamayacak gibi.
"Sakaryaspor ve Tatangalar geliyorlar" diye sevindik, olmadık beraberlikler aldılar ve şu an çok daha rahat bir şekilde son 7 haftaya giriyor olabilirlerdi ama olmadı. Yine de liderliklerini sürdürüyorlar.
"Antalyaspor düştüğü gibi geri gelecek anlaşılan" dedik son 7 haftada 1 galibiyet 6 beraberlik aldılar, buna rağmen 49 puanla 2. sıradalar.
"Eskişehirspor geliyor, yıllar sonra özlemi bitirecekler, yakışır Avrupa'da ülkemizi başarıyla temsil etmiş, taraftarı olan bir takım" dedik son 3 maçta zar zor 1 puan alabildiler ve 4. sıraya kadar düştüler.
Burada Kocaelispor'a ayrı bir parantez açmak lazım. Onlar son 8 haftada sadece 1 kere kaybettiler ve zirve için iddialarını ortaya koydular. Kentin Super Lig özlemini bitirme konusunda son derece kararlı görünüyorlar. Ezeli rakipleri Sakaryaspor'un 3 puan gerisinde 3. sırada yollarına devam ediyorlar.

Tıpkı İspanyada olduğu gibi bu 4 takım da birbirlerine şampiyonluğu "Allah aşkına sen al" diyorlar ama 4 takım da çok mütevazı olunca zirve iyice karışıyor. Son 7 hafta muhteşem mücadelelere sahne olacak, dileğimiz taraftarı olan takımların Super Lige "merhaba" demeleri..

24 Mart 2008 Pazartesi

Yorumsuz

Foto: AA

Milli takımımızın yeni formaları tanıtıldı. Yeni formalar ilk kez Belarus maçında giyilecek. Yunanistan bozması mavi forma şimdiden çok tepki çekti bile..

Beckham hazır


Beck's 2 gün sonra oynayacakları Fransa Milli maçı öncesi bugün Watford'da ingiliz basın mensuplarının karşısındaydı. Basın'ın sorularına yanıt veren Beckham'ın dövmeleride nefismiş ha bu arada, Michael Scofield'vari ..


Hazırlıklar devam ediyor herşey 100 için..

Derbi'den Dallas'a hüzün düştü.


NBA'in Batı yakasında play-off hesapları karışmaya devam ediyor.Dün gece Golden State deplasmanda Lakers'ı devirirken diğer tarafta Teksas derbisinde Jason Kidd'i takasla kadrosuna dahil eden Mavericks sahasında Spurs'la oynadı.Dallas %50 galibiyet yüzdesini geçmiş takımlara karşı kaybetmeye devam ediyor daha önce Lakers, Boston ve dünkü maçta'da Spurs'a diş geçiremediler. Dünkü maçın önemli ayrıntılarından biri San Antonio takımının özellikle üç silahşörünün berbat yüzdelerle oynamasına rağmen ( takım olarak .330 FG yüzdesi ) maçı kazanması. Önceki maçta'da Boston gene .334 FG ile maç kazanmıştı, Dallas'ta işler pek iyi gitmiyor.

Dünkü maçın Dallas açısından bir başka kaybı All-Star Dirk Nowitzki'nin 3.period'da sakatlanarak oyunu terketmesiydi. Bu dallas açısından bir maçtan ötesinin kaybı anlamına geliyor, Captain Dirk'ün sakatlığının durumu oldukça kötü şu an itibariyle yapılan kontrollerde sezonu kapatmış gibi gözüküyor. Bu Dallas'ın ve Cuban'ın hayallerinin sona ermesi demek.

Şu an açıkcası Dallas batı konferansında her takımın eşleşmek isteyeceği bir rakip oldu bu sakatlıktan sonra, fakat onlar için artık play-off'a kalamama durumu bile sözkonusu. Dallas şu an (44-26) ile Batı'da 7.sırada yer alırken onu Golden State takip ediyor (43-26), Denver ise bu sakatlıktan sonra Play-Off için pusuya yatmış durumda onlarda 9.sırada (42-28) ile takibi sürdürüyorlar.

Abartmak ?



Premier Lig Heyecanı


Cuma günü yazdığım bir önceki yazıda belirttiğim gibi, Premier Lig'in zirvesi biraz olsun şekillendi ve Manchester United 5 puan farkla liderliğini devam ettirdi. Tedbiri elden bırakmak istemeyen Alex Ferguson haklı olarak "Henüz bu iş bitmedi, heyecan son haftaya kadar sürer çünkü hem Arsenal hem de Chelsea çok iyi futbol oynuyorlar" desede, Manu'nun şampiyonluk yolunda çok ciddi anlamda sağlam adım attığı bir gerçek. Geri kalan haftalarda Manu'nun en ciddi rakibi 5 puan gerisindeki Chelsea olacak bence, malesef Arsenal'in kalan haftalarda biraz daha dağılacağını ve ligi 3. sırada bitireceğini düşünüyorum. Umarım beni yanıltırlar ve şampiyon olurlar. Ancak şampiyon olamasalar bile unutmamalıdırki, bu takım Premier Lig'e 1-2 sene içinde damgasını vuracaktır.

Man Utd-Liverpool maçını izleyemesem de okuduğum kadarıyla çok fazla zorlanmadan sonuca gitmiş Manu. Zaten bu önceden tahmin edilen birşeydi ve Kırmızı Şeytanlar 76.000 taraftarının önünde daha ilk yarıda 10 kişi kalan Liverpool karşısında belki de düşündüğünden daha da kolay bir zafere ulaştılar. Kalan maçlarda ciddi bir fikstür avantajına sahip olan Manu'nun şampiyonluğa ulaşacağını tahmin etmek çok da zor değil açıkçası.
Liverpool ise hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor. Bu ligin en büyük takımlarından biri olan Liverpool her sene olduğu gibi bu sene de şampiyonluğa yaklaşamadı bile. Şampiyonlar Ligi başarıları taraftarı mutlu etse de Premier Ligin onlar için çok özel olduğunu unutmamak lazım. Bir an önce ciddi bir şampiyonluk adayı olacak kadro kurmaları ve o muhteşem taraftarlarını sevindirmeleri lazım. Sevindirmek dedik de, kırmızılıları sevindiren haberi West Ham United gönderdi. Goodison Park'ta Everton'dan 1 puan çaldı ve Liverpool ile ezeli rakibi arasındaki puan farkını 2 olarak belirledi. Aynı puanda olmaktan daha iyidir.

Chelsea-Arsenal maçı büyük keyif veren bir maçtı. Gerçi benim gibi Arsenal sempatizanları için 73. dakikadan itibaren keyif yerini sinir ve öfkeye bıraktı. Arsenal kötü bir oyun sergiledi genel olarak, o muhteşem paslaşmaları ile yine de pozisyonlar buldu ancak Chelsea kadar etkili olmadığı bir gerçekti. Yine de Wenger'in gençleri vur kır parçala modunda tekmeye kafa uzatarak müthiş bir mücadele verdiler ve Sagna'nın kornerden gelen akıl dolu vuruşuyla öne de geçtiler. Ancak dakikalar 73'ü gösterirken çok net bir ofsaytı yan hakemin görememesiyle(!) maç 1-1'e geldi ve daha sonra da Drogba mavileri 2. sıraya uçurdu. Arsenal pasif bir oyun ortaya koyuyordu, yenilgi ile beraberlik arasında şampiyonluğa oynuyorsan bu maçta hiçbir fark yoktu. Ama maç 1-1 devam ederken bile tek forvet Adebayor'un savunma arasında kayboluşundan başka birşey izlemedik. Bu kadar kapalı ve pasif bir oyun sergilerseniz, yenilgi de kaçınılmaz olur. Ama yine de herkes muhteşem oynayarak mı kazanıyor futbolda? O yan hakemin bariz ofsayt olan pozisyonu nasıl olduysa görmemesi ile maç 1-1'e gelmese, Arsenal bu deplasmanda kesinlikle kaybetmezdi, mücadelesi ile puanlarla dönerdi.
Chelsea için kritik haftalar işte şimdi başlıyor. 5 puan gerideler ve fikstür avantajı Manu'dan yana. Puan kaybetme lüksleri yok, şampiyon olmak istiyorlarsa bir şekilde önümüzdeki ay oynanacak Manu maçına 2-3 puan geride olarak çıkmak ve o maçı almak zorundalar. Belki zor ama imkansız değil. Sonuçta burası Premier Lig, son sıradaki Derby dışında her takım her an bir sürprize imza atabilir ve ligin gidişatını değiştirebilir.

Son olarak kümede kalma yarışına bir göz atalım. Orada da müthiş bir mücadele devam ediyor. Artık düştü diye kabul ettiğimiz Derby County'nin ardından düşecek 2 takım için 7 aday var. Middlesbrough bu hafta Tuncay'ın attığı gol ile Derby'i 1-0 geçti ve 34 puanı buldu. Düşme hattının 8 puan üzerine çıktılar, artık nispeten daha rahatlar. Onların altındaki 7 takım ise ateşin içindeler adeta. Newcastle United, Wigan, Reading, Sunderland, Birmingham, Bolton ve Fulham. Bu 7 takımdan ikisi daha önümüzdeki sezon Championship'te mücadele verecekler. Bu hafta kazanan Newcastle aslında puan olarak diğerlerine göre daha rahat ancak iyi oynamayan ve güven vermeyen bir takım oldukları için bence tehlikle onlar için de henüz geçmiş değil. Haftanın en karlı takımlarından biri de Reading oldu. Evlerinde kendileri gibi düşmeme mücadelesi veren Birmingham'ı yenerek 31 puana ulaştılar ve Bolton, Fulham, Wigan gibi rakiplerinin puan kaybettiği haftada rahat bir nefes aldılar. Haftanın en büyük sürprizini ise kuşkusuz Sunderland yaptı. Kümede kalma mücadelesi veren Sunderland deplasmanda ligin kaliteli ekiplerinden, Uefa Kupasına katılma mücadelesi veren Aston Villa'yı 1-0 yendiler ve haftayı 3 puanla kapattılar. Diğer rakipleri ve bizler böyle bir skor beklemiyorduk hepimizi şaşırttılar.

Premier Lig heyecanı tüm hızıyla devam ediyor. Kalan 7 haftada hem zirvede hem de aşağıda müthiş bir mücadele bizi bekliyor, biz de onu..

#76 Servet Çetin

Başından talihsiz bir Shevchenko olayı geçince herkesin dalga konusu olmuştu Servet.Fenerbahçe’den gönderildikten sonra Sivas’ta futbol hayatına devam etti.Sivas’a transfer olduğunda kendi deyimiyle sıkıntı olmaması için jeepini Sivas’a götürmemişti.Kısa sürede Sivas’ta kaptan olarak sahaya çıkmaya başladı.Galatasaray’a transfer olduğu yanlış hatırlamıyorsam Adnan Polat tarafından Ntv’de açıklanmıştı.O dakikadan sonra tartışmalar başlamıştı.Zamanında dalga geçtiğimiz adamı neden alıyoruz,Tomas gibi adam gönderilip Servet nasıl oynatılır,bu sene Chelsea ile karşılaşmayacağımız için şanslıyız Sheva ile hasret gidermezler vs.vs… Servet,formayı giydiği ilk günlerde antipati ile bakılan,iyi oynadığı maçlar sonunda adından bahsedilmeyen,iyi oynaması yanında Song var diye küçümsenen ama Manisa deplasmanında yaptığı hatadan sonra yerle bir edilen adam oluyordu.

Üstünüzdeki formanın hakkını verin denildikçe Servet taşıdığı formanın hakkını en fazla veren isim oluyordu. Transfer olduğu zaman tüm stad hep bir ağızdan Servet diye bağıracak denilse çoğu kişi inanmazdı. Servet,haftalar geçtikçe mevcut formunun üstüne koymaya-kendini geliştirmeye başladı ve bunu yapmaya devam ediyor. Servet’in hala zaafları var,eksik yanları kaliteli rakipler tarafından çok rahat değerlendirilebilir. Kısa alanda hızlı hareket edemiyor,bazen fiziğini aşırı kullanıp gereksiz yerlerde faul yapabiliyor ama mücadelesi ve iyi niyetiyle bunların hepsini unutturuyor. Servet böyle mücadele edip,formasını ıslattığı sürece Galatasaray taraftarının gönlünde büyük bir yer edinmeye devam edecektir. Bugün son dakikada attığı golle takımına 3 puan kazandıran golü atması haftalardır oynadığı mükemmel oyunun karşılığı oldu.

La Liga'da gene heyecan zamanı


Bu sene La Liga'da herşey inanılmaz bir gariplik içinde devam ediyor. Lig şampiyonluğunu herkes ısrarla birbirine ikram etme peşinde haftalardır ilk iki takım Real Madrid ve Barcelona kötü oynayıp puan kaybederken şimdi onlara çaktırmadan Villarreal'de yetişti ve lig heyecanı yeni bir boyut kazandı. Geçen hafta Barcelona deplasmanda maçın sonlarına doğru bıraktığı iki puanla bu iş artık bitti Real Madrid artık şampiyon dedirtirken Ruud Van Nistelrooy'un sakatlanmasıyla topu ileride tutma ve gol yollarında büyük eksiklik çeken Real Madrid adeta " bu heyecan bitmez " dercesine bugün evinde oynadığı maçta Valencia'yada teslim oldu. Maçı genel anlamda değerlendirirsek büyük maçların golcüsü David Villa yine golünü yazdı, Raul iki dakika içinde cevap vererek neden Raul Madrid dendiğini tekrar hatırlattı, sonrasında Marcello ne kadar kötü bir transfer olduğunu anlamayanlara bir daha anlatmak istercesine hatalar yaptı, Cannavaro " o hata yapar ben eksik kalmam arkadaş benim neyim eksik " diyerek saçma bir hareketle penaltı yaptı beraberliği hediye etti Valencia'ya.Maçın geri kalanı tamamıyle Hildebrand ve Real Madrid forvetleri arasında geçerken Arizmendi " dur lige yeni bir heyecan katalım " diyerek Valencia'nın galibiyet golüne imza attı.

Maç sonunda Schuster hafta arasında Madrid basınının kendisine söyleyeceklerini düşünür gibiydi.


Günün diğer maçlarında Barça evinde Valladolid'i Eto'o, İniesta'nın birer ve Bojan'ın iki golüyle farklı mağlup etti. Villarreal ise deplasmanda Levante'yi 2-1 lik sonuçla geçmeyi başarıp takibini sürdürüyor. Ligin ilk 3 takımı arasındaki puan farkı artık sadece 6.
Haftaya Real Madrid evinde Sevilla'yı konuk ederken Barça Betis deplasmanına gidiyor, Villarreal ise evinde Atlético ile mücadele edecek. Bu dengeler gene bozulur önümüzdeki maçlarda ama kimin lehine bozulacağını açıkcası bu kadar garip ikramların yapıldığı bir dönemde kestirmek oldukça güç.

Yenilenen Nou Camp..


Barça'nın evi Nou Camp yeniden yapılıyor, aslında başlanmıştı yaklaşık 2.5 3 ay kadar bir süre önce Norman Foster tarafından ufak ufak iç düzenlemesi yapılandırılan yeni Nou Camp'ın 106.000 kapasiteli bir stad olması bekleniyor. Bu arada bir ek bilgi vereyim İngiliz Foster+Partners Wembley gibi stadlarda aralarında olmak üzere inanılmaz keyifli işlere imza atan bir firma özellikle Beijing Havaalanı inanılmaz tek kelimeyle. Umuyorum ki Barça'nın yeni evide aynı şekilde yaratıcı olacak.

23 Mart 2008 Pazar

11 Metrelik Bir Kaygı


Türkiye'de söz konusu futbol ise en çok konuşulan konulardan biridir penaltı. Düştü düşürüldü, içerde dışarda, hakemler hakkımızı yedi, 1235 haftadır penlatı atmadık vs.. diye sürüp gider. Peki nereden çıkmıştır bu penaltı vuruşu, tarihte ne gibi ilginç örnekleri varıdır. Şimdi onlara bir göz atalım.

1891 yılında İngiltere'nin iki köklü kulübü Stoke City ve Notts County arasında oynanan bir maçta, 1-0 Notts öndeyken son anlarda beraberliğe çok yaklaşır Stoke City. Ancak kaleye giden topu Notts County savunma oyuncusu Hendry eliyle çizgide keser ve beraberliği engeller. Stoke City ceza sahası içerisinde serbest vuruş kazanır ancak bütün rakip oyuncular kaleye doluşur ve top ağlarla buluşmaz. Maçı 1-0 Notts County kazanır. Daha sonra bu işin böyle olmayacağının anlaşılmasıyla, İrlanda Futbol Federasyonu tarafından ortaya 11 metrelik bir ceza atışı fikri atılır ve günümüze kadar gelen penaltı vuruşu ortaya çıkmış olur.

Ama Futbol işte bu, adaletsiz bir oyun. Birkaç hafta sonra yine bir Stoke City maçında tarihin ilk penaltısı çalınır. Maçın bitimine 1-2 dakika vardır ve 1-0 yenik durumda olan Stoke City için beraberlik ve tarihe geçme fırsatı gelmiştir. Ancak Aston Villa kalecisi bu karara sinirlenmiş ve topu sahanın dışına degaj ile göndermiştir. Topun bulunamaması ve uzatma dakikaları kavramının olmaması nedeniyle de Stoke City maçı yine 1-0 kaybetmiştir.

14 Eylül 1891 yılında Wolverhampton Wanderers - Accrington Stanley mücadelesinde hakem tekrar beyaz noktayı gösterir ve John Heath Wolves'un 5-0 kazandığı maçta bu penaltıyı ağlara göndererek tarihe geçer.

Futbol tarihinde unutulmayan penaltılar vardır ki her futbolsever bunları hala konuşur. Kuşkusuz penaltı diyince akla ilk gelen şey 1994 Dünya Kupası finali ve Roberto Baggio'dur. Daha sonra reklam filmlerine dahi konu olan bu olayda, İtalya'nın en çok güvendiği isim Baggio son penaltıyı kullanmak için beyaz noktaya gelir, vurur, top ve kaleciyi ayrı köşelere yollar ancak topu direğin üzerinden dışarı gönderir ve Brezilya 1994 Dünya Şampiyonu olur. Bu dramatik an hiçbir futbolseverin gözünün önünden gitmemiştir ve hep hatırlanacaktır.

En ilginç penaltı ise tarihte başka eşi benzeri olmayan Ajax'lı Johan Cruyff'un pas ile kullanarak attığı penaltıdır. Şöyleki Cruyff topun başına geçer ve sol tarafa pas atar, geriden gelen arkadaşı bu pası alır ve tekrar içeri çevirir, Johan Cruyff topu boş kaleye gönderir. Bugün hala penaltının nizami olup olmadığını tartışanlar vardır. Bu penaltının bir benzerinin Arsenal'li Pires ve Henry denemişti, ancak başarısız olup büyük bir salaklığa imza atmışlardı. Maç rahat bir skorda olsa tamam ama 1-0 gibi güvenilir olmayan bir skorda giden maçta son derece gereksiz bir hareketti.
Zinedine Zidane'ı da unutmamak lazım. 2006 Dünya Kupası finalinde İtalya karşısında attığı penaltı golü ağlara değmemişti, tam olarak bilmiyorum ama sanırım tarihte ağlara değmeden atılmış başka penaltı golü yoktur. Totti'nin 2000 yılında Hollanda karşısında topun dibine girerek attığı penaltı golü de o anda ağzımızı açık bırakmış ve hafızalarımızdan uzun süre silinmemişti.

Son olarak ligimizden örneklerle bitirelim yazımızı. Türkiye ligi tarihinde kazanılan ilk penaltı vuruşu 1959 yılında Karagümrükspor-Vefaspor maçında verilmiş ancak bu penaltıyı kullanan Kadri Aytaç vuruştan yararlanamamıştır. İlk penaltı golünü ise 1959 yılında Beykoz karşısında Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis atmıştır.
Unutulmazlar arasında ise Göztepe'nin dillere destan 3-0'lık Atletico Madrid zaferinde "Bombacı" lakaplı Halil Kiraz'ın Alsancak Stadında attığı ve ağları delip geçen penaltısı, Galatasaray'ın 2000 senesinde Milan karşısında son dakikada attığı penaltı, daha sonra da Arsenal karşısındaki Uefa Kupası finalinde attığı penaltılar ve son olarak Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi 2. turunda Sevilla karşısında attığı penaltılar bulunmaktadır..