27 Ekim 2010 Çarşamba

Kulüplerin Bosman'ı Yok

Futbolcu hakları tamam, peki ya kulüplerin hakları?

Bosman kuralları hakkında blogda ilk zamanlarımda bir yazı yazmıştım. O zaman o yazıda adı geçenlerden Pandev, Inter’e transfer oldu. Onun için can simidi oldu bu kural. Ama o yazıda bahsedilmeyen bir şey var: Kulüplerin hakları.

Futbol dünyasında kulüplerin hakları zaman zaman görmezden gelinir. Bundesliga’ya kabus gibi başlayan Bayern, takımın önemli oyuncularından Robben’i hala oynatamıyor. Yakın zamanda ise Hollanda’ya başvurup hafif sakatlığı bulunan Van Bommel’in kadrodan çıkartılmasını isteyip, reddedilmişti. Bayern ve Hollanda Futbol Federasyonu arasında nerdeyse savaş çıkacak.

Güney Afrikada’ki kupanın gazilerinden biri de Kaka özelinde Real Madrid. Geçen sezon 65 milyon euro’ya transfer ettikleri Kaka’nın yeni yıldan önce oynaması beklenmiyor. İşin can sıkıcı tarafı ise; Kaka’nın milli takımda sakat olduğunun bilerek oynatılması iddiası.

Ulusal takım-Kulüp takımı çekişmeleri devam ededursun bir başka sorun ise kulüp takımına sezon içerisinde sorun çıkaran futbolcular. En son ülkemizde Teofilo pılısını pırtısını toplayıp kaçmış. Sadece o da değil. Rooney sezon ortasında ve transfer dönemi kapalıyken “gitmek istediğini” söyleyip kulübü 1-2 hafta oldukça zor duruma soktu. Sonunda sözleşme imzaladı ama. Geçen hafta sonu Villarreal deplasmanına çıkan Atletico Madrid’in forvet ikilisi Kun Agüero ve Diego Costa’ydı. Forlan yoktu çünkü o da -sezon devam ederken- İngiltere’ye tekrar dönmek istediğini belirtmişti. Dolayısıyla oyuna kulübüde başladı ve son 20 dakikada oyuna girdi.

Futbolcular tabii ki istemedikleri takımda oynamak zorunda değiller. Ama sezon ortasındaki bu çıkışları planlamasını yapmış takımları zor durumda bırakmıyor mu?

25 Ekim 2010 Pazartesi

AI3

Olur mu olmaz mı derken bugün olay netleşti. Iverson hafta içinde imza atacakmış. Iverson Beşiktaş CT'yı şampiyon yapmayacak ama en azından salonu dolduracağı kesin. Çocukluğumuzun efsanelerinden Iverson'ı Beşiktaş formasıyla görmek bile hayal edilemeyecek bir şans.
Sözleşmede herhangi bir NBA takımından teklif gelirse sözleşmenin iptali maddesi varmış. En azından kendini göstermek için oynar. Peki oynamazsa ne olur?

Hiç önemli değil...

23 Ekim 2010 Cumartesi

Bir Sabah Kahvesi Kıvamında

14 Haziran 2009’daki Newsweek Türkiye’de böyle yazmıştı Aurelio Roman Conde, Rijkaard için. O zamanlar ben kendi mütevazı blogumda bu güzel yazıya yer vermiştim. Rijkaard giderken aklıma düştü bu yazı ve dergiyi bulup okudum. Conde, Rijkaard’ın oyun tarzının iki önemli ayağı olduğunu yazmış o zaman: “Kazanmak sahada iyi ve göz okşayan bir oyunla mümkündür” olarak özetlenebilecek bir futbol felsefesi ve bunu sağlayacak akıllı ve uzun vadeli bir strateji…

Yine aynı yazıda geleceği gören bir saptama daha var Rijkaard hakkında: Takımda oyuncular arasındaki çekişmelerin hiçbirine müdahil olmaz. Futbolcular üzerinde otorite kurmaya çalışmaz.

Belki de Rijkaard’ın bu özellikleri ipini çekmiştir. Ve maalesef Rijkaard giderken cappucino değil acı bir Türk kahvesi tadı bırakarak ayrıldı.

22 Ekim 2010 Cuma

Beşiktaş 1-3 Porto

Yeni Beşiktaş yazısında Schuster’in takımının son dakikaya kadar gol aradığını yazmıştık. Nitekim son 2 maçta bunu gördük. Dünkü maç özelinde de sahada eksiklere rağmen iyi bir Beşiktaş vardı. Eksik derken sadece Guti ve Quaresma’yı düşünmemek lazım. Dünkü Beşiktaş 18 kişilik kadroyu bile tamamlayamamıştı. Schuster’in dediği gibi grupta favori Porto. Infstroda Sport’un haftalık yayınladığı Euro Club Index’te Porto 6.yken Beşiktaş ise 62. sırada. Ama İnönü’deki maç için her Beşiktaş’lı gibi benim de umudum vardı. Taraftar son zamanlardaki en iyi performansını gösterdi zaten bu inanmışlıkla.

Saha içindeki futbolcular da oldukça iyi oynadı. Maça bakıldığında kesinlikle 3-1’i hak eden bir oyun oynamadı Beşiktaş. Ama Porto oynadı. 10 kişi kalmalarına rağmen disiplinlerini kaybetmediler. Klasik bir 4-4-2 oynadılar. Orta sahada savunma yönü kuvvetli Fernando ve box to box denilen oyunun iki yönünü oynayabilen tekniği de iyi Moutinho ile ikili orta saha. Kanatlarda tekniği yüksek oyuncularla sahadalardı. Yalnız burda Rodriguez ve Beluschi klasik kanat oyunculardan ziyade forvet arkası oyuncuları gibiydi.

Hulk+Falcao ] Bobo+Nobre+Nihat… Falcao sadece 45 dakika oynamasına rağmen yakaladığı 2 pozisyonda golü buldu. (Birini yardımcı vermedi.) Hulk da ikinci yarıda girdiği iki pozisyonu gol yaptı zaten. Bu adamın hem böyle cüsseli, güçlü olup hem de çabuk hızlanması şaşırtıcı. Diğer taraftan özellikle Nihat ilk yarıda, geldiğinden beri oynadığı en iyi oyunlardan birini oynasa da girdiği iki net pozisyondan sonuç alamadı ki maçın dönüm noktaları arasına girer ikisi de. Yine de oyun olarak yorulup oyundan düşene kadar çok iyi oynadığını söylemek gerek. Attığı paslar, yaptığı koşular muazzamdı. Kendini atıp sarı kart görmesini, sonra bir de itiraz etmesini beğenmedim, bunları yavaş yavaş atıyor üzerinden ama.

Hakan Arıkan yan top zaafını yine gösterdi. İyi bir çizgi kalecisi. Ferrari nasıl Schuster’in sistemine uygun bir oyuncu değilse Hakan Arıkan da bu sistemde oynayacak bir kaleci değil. Kaleden çıktığı zaman hata yapıyor çıkmayınca da 2. goldeki gibi savunma arkasına atılan toplar sıkıntı oluyor. Özellikle bu konuda kendini geliştirmezse Schuster sonunda vazgeçecek sanırım ondan. Geldiğinde bu adam bekte de olmayacak herhalde dediğim Hilbert ise beke iyice oturdu. Özellikle kanatsız oynayan Beşiktaş’ta ileri çıkmaktan korkmayan bir bekin oynaması gerekiyor. Hilbert’te ciğer var. Çok fazla ileri çıkmasına rağmen defansta da bu maçta açık vermedi. Tabii oyunun büyük bölümünde kontrolün Beşiktaş’ta olmasının da bunda etkisi vardır. Yalnız Hilbert’te bir sorun var ki; o da ileri çıktığında yaptığı ortalar. Herhalde İbrahim Üzülmez gibi o da Beşiktaş’ta orta yapmayı öğrenecek. Umarım onun kadar beklemez.

İlk golde Hakan Arıkan’ın hatalı çıkışı ikinci golde Zapotocny’nin bir anlık uyuması nedeniyle bu maçı kaybettik. Sonucu bu iki bireysel hata belirledi. Schuster gol atmak için Zapo’yu çıkartıp Ali Kuçik’i alarak hücum düşüncesi abartınca doğal olarak Hulk affetmedi. Zaten hemen Ersan Gülüm’ü alarak maçın 4-5 olmasını engelledi bir anlamda. Fernando ve Maicon kırmızı kart gördü. İkinci yarıda Maicon’un yerine geçen Otamendi hatasız oynadı. Fernando yerine kimi oynatırlar bilmem ama Porto’nun oyununu çok etkilemez bana göre. İspanyol hakem 3’lüsü çok garipti. Falcao’nun attığı gol gayet nizamiydi, vermediler. Daha sonra aynı yardımcı ikinci yarıda Nobre ve Bobo’nun iki benzer pozisyonunda da faul çaldı. Fernando’nun ilk sarısı da ucuzdu, zaten o yüzden topu yere vurmasını görmezden geldiler. Ama ikinci sarı doğruydu. Bizim açımızdan çok fark etmedi. Porto’yu daha çok etkiledi hakem.

Son olarak Rapid Wien’in deplasmanda kazanması iyi olmadı. Şimdi bir dahaki maçta içeride de kazanırlarsa bizimle puanı eşitlerler. O dakikadan sonra, umarım eller ayaklar birbirine dolanıp çıktık artık dediğimiz bir grupta sıkıntı yaşamayız.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Yıldırım Demirören’in Açıklamaları

Bu sezon başında Adnan Polat’ı ağırlayan %100 futbolda dün gece Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören vardı.

Sanki başkan programa çıkmayı kendisi talep etmiş gibiydi. Özellikle stad projesinin yanlış aksettirilmesini engellemek için. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal stadyum izini konusunda müjdeyi vermiş. Şu anda proje Anıtlar Kurulundaymış. “1-2 hafta içinde oradan da gerekli düzenlemeler çıkar, proje netleşir” dedi sayın başkan. Stadın 42 bin kişilik olmasını planladıklarını söyledi. İsim hakkı Beşiktaş’ın olacakmış, tek şart bu. Bunların dışında “Kuruldan izin çıkmadan fazla açıklama yapmak doğru olmaz” dedi. Ama bu sezon bitiminde yapıma başlanacağını açıkladı.

-Futbol takımı konusunda “Ben karışmıyorum, Serdar Adalı ve Cengiz Zülfikaroğlu ilgileniyor” dedi. “Başarı da başarısızlıkta onların, ben idari konularla ilgileniyorum” dedi. Özellikle bu konuda tecrübe kazandığı açık. Olumlu bir bakış açısı kazanmış. Başkanlık süresindeki “keşke”si sorulduğunda her zamanki gibi Del Bosque’yi söyledi. O zamanlar tecrübesizdik gibi bir özeleştiri yaptı.

-Son zamanların favori konusu Allen Iverson da soruldu tabii. Iverson için avukatların ve kulübün dış ilişkiler sorumlularının ilgilendiğini, Beşiktaş’ın teklifini sunduğunu ve Iverson’dan cevap beklendiğini belirtti. Oyuncuyu kontrol edebilmek için iplerin Beşiktaş’ın elinde olacağı bir sözleşme yapılmaya uğraşılıyormuş. Amatör şubeler için “Bütün takımların şampiyonluğa oynamasını isteriz ama mali durumlarına dikkat etmek lazım” dedi. Amatör şubeleri yük olarak görmeye devam ediyor maalesef başkan. Ama geçen sezon basketbol takımında yaşanan mali sıkıntıların bu sezon tekrarlanmayacağını Güntekin Onay’ın sorusu üzerine söyledi.

-“Beşiktaş’ın tek rakibi kendisidir”. Adnan Polat’ın “Şampiyonluk için tek rakibimiz Fenerbahçe” sözüne karşılık Yıldırım Demirören’in düşüncesi. Yine de bunu polemik yaratacak şekilde değil daha yumuşak şekilde söyledi. 3 büyük takım ile Trabzonspor ve Bursaspor’un da şampiyonluk yarışında olacağını belirtti.

-Bankalar konsorsiyumundan alınan 75 milyon dolarlık kredi ile ilgili olarak; Bu kredinin kısa vadeli ve yüksek faizli borçları kapatacağını, Fulya’nın gelirleri ile de bu borcun kapatılacağını anlattı.

-Arda konusunda; Arda’yı haklı gördüğünü ancak kullandığı dilin hatalı olduğunu belirtti.

Bunların dışında çok fazla kayda değer şeyler konuşulmadı. Kulüpler Birliği toplantılarına Aziz Yıldırım’ın Rüştü’ye ithamları nedeniyle tepki olarak gitmediğini ama yine de kulübün ikinci başkan ya da yöneticiler düzeyinde temsil edildiğini söyledi. Burada Rıdvan Dilmen topa girip Aziz Yıldırım’ın ithamlarının Beşiktaş kulübüne değil, Rüştü’nün şahsına olduğunu söyledi ama Demirören “Bizim takımımızın oyuncusuna yapılan bize yapılmıştır” diyerek mevzuyu kapattı. Enteresan şekilde “Serdar Adalı’nın Robinho’nun durumunu takip ettiğini” söyledi. AS gazetesinin iddia ettiği Luis Fabiano için de sezon başında gündemimizdeydi ama şu an değil diyerek futbol takımı transferlerine nokta koydu.

%100 futbolda konuşulan konuların nerdeyse tamamı ve bazı videolara ulaşmak için ntvspor’un internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Milli Hezeyan

Üst üste gelen iki deplasman mağlubiyeti ile Türkiye spor kamuoyu karaları bağlamış durumda. Herkesin içinde tatlı bir umut olsa da Almanya’da kazanmamızın cok zor olduğunu biliyorduk. “Kardeş ülke” Azerbaycan deplasmanı ise adeta unutuldu. Nitekim o hengamede o maç da kaybedildi. Ama her şey bitti mi?

Hıncal Uluç’un yıldızı yok, tarihin en kötü Almanya’sı dediği Almanya’yı Castrol Ranking Avrupa Şampiyonasına gitmeye en yakın aday olarak göstermiş. Biz o listede 13. sıradayız. Yani birileri hala kupaya katılabileceğimize inanıyor, 2014’ün takımını kuralım diyenlerin aksine. Bu gruptaTürkiye, Almanya ile birincilik için yarışır diyenler hayal kuruyorlar-dı. Bunu söyleyenler 2010 Dünya Kupası elemelerinde Bosna-Hersek’in arkasında kaldığımızı ve kupayı evden izlediğimizi unutmuşlar. Türkiye’nin hedefi Almanya maçları hariç diğer maçları kazanıp en iyi 2.lik olmalıydı. Ama o tren de artık kaçtı. Yine de 2. olup Play-Off’a kalmak imkansız değil. Yeter ki kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçelim.

2008 Avrupa Şampiyonasında 3. olduğumuzda hücumdaki oyuncularımız en iyi dönemlerini yaşıyorlardı. Nihat o kupadan sonra sakatlandı. İsviçre maçını Arda, Çek maçını Nihat aldı diyebiliriz. Nihat sakatlıktan sonra zaten bir türlü Nihat olamadı. Arda Turan ise kaybettiğimiz iki maçta da sakattı. Tuncay, Stoke City’de tribünde taraftarlık yaparken o turnuvada 3 golle Türk milli takımının en çok gol atan oyuncusu Semih, önce Güiza’nın sonra Niang’ın arkasında paslandı. Yani o turnuvanın gol ayakları artık formda değiller. Onların formda olması önemli çünkü Milli takım dahil hiç bir Türk takımı uluslararası arenada defans yaparak ya da kontrollü oynayarak maç kazanamaz, kazanamadı. *Lucescu’nun takımlarını ayrı tutalım. Yani hücum oyuncularımız kötüyse maç kazanamayız.

Hiddink’ten göreve gelirken herkesin kendine göre bir beklentisi vardı. Benim beklentim milli takımdaki olduğu söylenen adam kayırmacılığını bitirmesiydi. Ama Terim giderken onun ekibinin kalmasıyla bu mümkün müydü? Ya da mümkün mü? Aday kadroyu Oğuz Çetin’in listelediği söyleniyor ama bu çok ağır bir iddia. Böyle bir şeyi Hiddink kabul eder mi? Bunu da size bırakıyorum. Ama Hiddink’in Türk futbolcuları tanımadığı açık. Sabri’yi Almanya maçında sol bek oynatması Müller’in içe kat ederek tehlike yaratmasını engelleme amacını taşıyormuş. Mantıklı bir gerekçe ama bizim oyuncular rakibe göre oynamayı bilmiyor. Hiddink’in daha çok hücumu düşünen bir takım kurması gerekiyor. Oyunu kontrol etmek, sistemli atak yapıp gol atmak tam da bizim tarzımız sayılmaz.

5 aylık bir ara olacak. Kadroda revizyonlar olabileceği söylenebiliyor. Görünen o ki Hakan Balta, Semih Şentürk, Tuncay Şanlı ve Nihat Kahveci özellikle topun ağzındaki isimler. Zaten formsuz ve takımlarında bile kısıtlı süre alan oyuncuların mutlaka tasfiyesi gerekiyor. Yeni takım Arda Turan, Mehmet Topal, Nuri Şahin, Gökhan Gönül ve Mevlüt Erdinç gibi isimlerin üzerine kurulmalı. Mesut Özil Almanya için oynamaya başladıktan sonra gurbetçi oyunculara taktık kafayı. Hiddink Mehmet Ekici, İlkay Gündoğan ve Jean Paul Karacan’ı milli takıma davet etmeyi düşünüyormuş. Taner Yalçın ve İlkay Gündoğan zaten Türkiye milli takımı için oynamayacaklarını açıkladılar. Mehmet Demirkol’un dediği gibi bırakalım artık bunları. Orada 3 milyon var burada 70 milyon…

6 Ekim 2010 Çarşamba

Yeni Beşiktaş


Açıkça görülüyor ki Schuster’in Beşiktaş’ı oyunu rakip alana yıkıp skor almayı düşünen bir yapıda. İşte Schuster tam bu yüzden Beşiktaş’a yakışan bir teknik direktör. Büyük takım kavramından hoşlanmıyorum, onlar kim ve neye göre seçiliyor bilmiyorum. Biz medyada daha çok yer bulan ve bütçeleri daha yüksek takımlar diyelim hadi bunlara. Beşiktaş’ta en azından Türkiye içinde böyle bir takım. Büyük takımlardan beklenen rakibi abluka altına alması, oyunu istediği gibi kontrol etmesi ve rakip taraftarın bile izlemekten zevk alacağı bir takım yaratmasıdır.

İşte son yıllarda Beşiktaş teknik direktörleri arasında bu yapıya en uygun Beşiktaş’ı Schuster döneminin ilk aylarında gördük. Hatların birbirine mümkün olduğunca yakın ve ileride olmasını istiyor. Yanılmıyorsam Plzen deplasmanından sonra Hakan Arıkan bundan bahsetmiş ve kaleden uzak durmasının sebebinin bu olduğunu açıklamıştı. Yani takım hücumdayken kaleciyi libero gibi kullanmak istiyor Schuster. Tabii ki bu riskli bir uygulama. Antalyaspor maçında yenen gol gibi gollere sebebiyet verebilir ama amaç makul. Savunma önde olduğu ve Türk basınına göre ofsayt taktiği uyguladığı için rakibin savunmanın arkasına atacağı toplar için –Volkan Demirel’e göre araya salmak- bir Panik tuşu sayılabilir kalecinin ileride beklemesi.


Bu yapıda oynayan her takımda olabileceği gibi Beşiktaş da çok pozisyon verebiliyor. Ve Schuster bu sisteminde ısrar ederse –ki etsin- vermeye de devam edecek. Türk spor kamuoyunun beklentisi Beşiktaş’ın ciddi bir rakiple oynaması halinde 5’lik olacağı yönünde. Şu ana kadar Fenerbahçe ve Trabzonspor deplasmanlarında oynayan Beşiktaş bu iki maçta da 1’er gol yedi. Diğer taraftan geçen sezon önce savunma sisteminden vazgeçmeyen Mustafa Denizli’nin Beşiktaş’ı Trabzonspor’dan gol yemedi ama Fenerbahçe deplasmanında 1 gol yedi. Yani aradaki fark Trabzonspor’dan yenilen 1 gol. Tabii Trabzonspor’un geçen sezonki Trabzonspor’dan farklı olduğunu da unutmamak lazım.


Peki eldeki futbolcular bu yapıya ne kadar uygun? Bu nokta biraz karmaşık. Fenerbahçe’den geldiğinden beri şişirilen topları indirmek ve orta sahada pres yapması dışında bir işe yaramayan Nobre ile kendi pozisyonunu yaratamayan Bobo hep hücum düşünen bir takım için yeterli değil gibiydi. Zaten daha kendisi gelmeden haberini göndermişti forvet gerekir diye. Guti ve Quaresma gibi sisteminde önemli rol oynayacak futbolcular geldi ama asıl istediği bölgeye sadece transferin son gününde kendisinin istediğinden emin olmadığım Fatih Tekke transferi yapılabildi. Henüz kendisini Beşiktaş forması ile sahada göremedik. Bu dönemde ise Nobre ve Bobo genellikle değişmeli, çok nadir bir arada oynadılar. Yine de bu dönemde korkulan olmadı ve Bobo ve Nobre beklentileri karşıladılar. -Nobre ligde 3 gol attı. Bobo ise ligde 5 gol ve Avrupa Ligi Gruplarında 1 gol attı. -


Diğer kafa karıştıran bölge ise savunmaydı. Tek hamlede topu uzaklaştırmayı sevmeyen ve kritik yerlerde sorumsuz fauller yapan Sivok’un stoperden çok önlibero olduğunu düşünüyordum. Bu tarzına rağmen Schuster’in sisteminde geniş alandaki nispeten hızı ve çevikliğiyle stoperde Sivok hayati bir rol oynayabilirdi ama sakatlandı. Bir çok kişinin –kendisi dahil- Beşiktaş defteri kapandı diye düşündüğü Zapotocny takımda kaldı ve Toraman ile birlikte Beşiktaş’ın stoperini oluşturdular. Geçen sezon takım halinde savunma yapan Beşiktaş ilk 7 haftada –değerlendirmede bay olan Ankaraspor maçı pas geçildi ama bir değişken değil, dahil de etsek aynı sonuç çıkıyor- 5 gol yemiş ve 9 puan toplayabilmiş. Bu dönemde Galatasaray deplasmanı hariç derbi yok. Bu sezonun çok pozisyon veren Beşiktaş savunması ise ilk 7 haftada 6 gol yemiş ve 13 puan toplamış. Trabzonspor ve Fenerbahçe deplasmanları bu 7 maç içinde bilindiği gibi.

20100930.224217_AVU633_1425621

Yani sene başında konuşulan ve korkulan ya da umutlanılan olmadı. Beşiktaş iyi bir yolda gidiyor. Schuster hem mentalite olarak hem de takıma kazandırdığı yıldız oyuncularla doğru adam olduğunu gösterdi. Bu sezon istenildiği/beklenildiği gibi gitmese bile takımda kalması gerekir. Schuster özelinde Beşiktaş genelinde Türkiye ligi için bir şans. İnönü’de ya da deplasmanda, galip ya da mağlup, ilk ya da son dakikada gol arayan, savaşan bir Beşiktaş var artık. Yeni Beşiktaş hayırlı olsun.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Real Madrid 2010-11 # 2


Real Madrid, sezonun 8.resmi maçını(6 lig-2 Şl) oynadı dün ve en rahat galibiyetini aldı. Sezon başından beri kalesinde pozisyon vermeyen ve bunun karşılığında sadece 2 gol yiyen Real'in sorunu hücumdaydı. Fakat bu sorun hücum yapamamak -pozisyon bulamamak değildi, çok ciddi pozisyonlara giriliyordu ama başta Higuain olmak üzere Ronaldo-Benzema hatta Mesut'un kötü son vuruşları Mallorca ve Levante maçlarından 1 puanla dönülmesine sebep oldu. Higuain'in harika geçirdiği sezondan sonra bu kadar kötü, bitik bir performansla yeni sezona başlaması şaşırtıcı. İlk geldiği günlerdeki gibi oynamaya başladı bu sezon. Real'in rahat maç kazanmamasının sebebi Jose Mourinho'nun 1-0 olsun bizim olsun mantığında oynatmasından değildi. Higuain geçen sezonu andıran bir oyun sergilese 6-7 golü vardı şu an. Mallorca ve Levante maçında kaçanlar çok ilginç pozisyonlar Higuain için. Jose, zaten ileri uça dikkat çekmiş ve bir forvet transferi istemişti. O bu açıklamasını yapmadan önce Valdano'da Mesut ile transferi kapadık açıklamasını çoktan sunmuştu medyaya ve transfer yapılmadı. Benzema'nın Real kariyerinde dibe doğru ilerlemesi ve Higuain'in formsuz olacağı göz önüne alınarak hatta bunu geçtim 3 kulvarda 2 forvete alternatif bir isim olmalı diye oraya bir takviye yapılması gerekiyordu. Ki gerekli takviye yapılsaydı bitik Benzema'dan daha faydalı oynardı.

Dün erken gelen gol, ligin dibine demir atmış Deportivo'nun direncini kırdı hemen maç başında. Deportivo gayet vasatın altı bir takım olmuş bu sene, sene sonu bir alt ligin havasıyla tanışabilirler. Bu sefer yakalanan pozisyonlar kaçmadı ve 6-1'lik galibiyet geldi. Real'in oyununda şu an görünen en büyük sıkıntı oyunun belli bölümünde temponun kaybolması ve durağan bir takım haline dönüşmesi. Bunun sebebi ileri üçlünün çok formsuz olmasının üstüne atakları başlatacak adam Xabi'nin de formsuzlar kervanına katılması olarak gözüküyor. Başlatan formsuz, bitirecekler formsuz ama buna rağmen çuvalla girilen pozisyon var Real adına. Jose, daha çalışma halindeyiz demiş dünkü maçtan sonra. Çok daha iyi olacak Real, en basit maçlarda bile rakibe Casillas ile başa baş kalma fırsatını veren takım yok şu an ortada. Marcelo bile kademeye giriyor diye özetleyebiliriz bu değişimi.

Sezon başında Atletico-Sevilla-Valencia iki ağır abiyi biraz zorlar umarım demiştik Valencia çok iyi gidiyor şu aşamada. Villa-Silva gibi iki yıldızın gönderilmesinden sonra bu performansı beklemiyordum, iyi oynayarak alıyorlar maçlarını. Takımın adının önüne geçen ve gitti-gidiyor diye sürekli konuşulan yıldızların olmaması takım olma yolunda güzel bir adım attırmış Valencia'ya. Şimdi Valencia için esas sınav geliyor. Milli maç arasından sonra Barcelona ile oynayacaklar.