31 Mayıs 2009 Pazar

Galatasaray 2-1 Sivasspor

Maç başı hem sivas'ın hemde Galatasaray'ın yapmış olduğu ufak çaplı serenomi hoş ama içi boştu. En içten tepki gene her zaman olduğu gibi taraftardan geldi. Taraftar kapalının önünde herkesi susturup "burada doğdum, burada öleceğim" diyen tugay'ı unutmadığını gösterdi. O da özlemiş ki bizi üçlü çektirdi tribünlere. Maça girmeden Tugay Kerimoğlu atkıları vardı, kim düşünmüşse bir aferim gelsin bizden iyi düşünmüş.

Maça gelirsek ilk yarı bu maç 5 olmadıysa bu tamamen beceriksiz forvetler sayesindedir. Şu takıma pozisyona girdi mi golü atacak bir forvet ne zaman gelecek merak ediyorum. Yazık şu gol pozisyonlarının harcanması insanın içini acıtıyor. Onca pozisyondan sadece 1 gol çıktı, Sivas ise hiçbirşey yapmadı, kendi sahasından bile çıkamadı. Kaleciye de sanırım Bülent Uygun degajları geciktirme görevi vermiş, gol geldikten sonra bile tempoyu bozmadı. Enteresan bir detay olarak aklımda kaldı. İkinci yarı ise Sivas'ın atak futboluyla başladı. Yalandan üretilen bir kornerle kazanılan atışı Tum beraberliği sağladı. Orkun'un da hareketlenmeden öylece bakakalması garipti. Maçın devamı ise birkaç anektodluk şey gerektiriyor. Golden sonra Galatasaray'ın uzun bir süre hiçbirşey oynamaması, Sabri'nin inanılmaz bir şekilde ortalıkta gezinip durması, ne savunma ne hücumda hiçbirşeyi düzgünce yapmaması, Arda'nın biraz şansla da olsa attığı galibiyet golü ve tabi ki küçük kaptan "Uğur Uçar". Bir de seyircinin maç sonu oynanırken tüm oyuncular için tezahürat yapılması, gerçekten bu takım için en büyük gereksinim. Oyun oynanırken futbolcuların mesajları alıp el sallaması gerçekten çok şıktı.


Maçın adamı tabi ki Arda Turan. Hakikaten adamsın be Sipsi. Bugün Sivasın onca sertliğine rağmen kendini hep frenledin, ta ki gole dek. Eh o da senin hakkındır, bir sarı görmeni de esirgemeyelim. Buradan Sabri'ye de birşey demek istiyorum. Bırak git artık şu takımı, kanserli hücre gibi zararlı bir adamsın. Sahanın genç isimlerinden olmasına rağmen, dk 60 tan sonra eli belinde hücumda beklemek nasıl izah edilebilir bilemiyorum, hele de karşında Kewell gibi bir adam varken. Şu sahada bir tane düzgün ortanı göremedim. Ali Sami Yen'i bırakacağız önümüzdeki sene ve ben sanmıyorum ki şöyle sağlam bir orta çıkarsın. Tek bir ortanı geçtim, artık umudum yok da bir insan bek olup da devamlı ortasahada niye bekler? Tek umudum yada hayalim diyelim, şu formayı umarım şu maçta son kez giymiş olursun. Bir de iyi oynuyorum falan diye düşünüyorsun ya, şu maçların kasetlerini istesen kendinden utanırsın.

Ek bir paragraf'ta küçük kaptan'a açmak istedim. Upppuzun zaman önce yaşadığı sakatlığı gördüğümüzde içimiz acıdı, bugün sahada ikinci yarı ısınırken (yanıyordu, ısınmaktan) oyuna girmesiyle içimizde güller açtı. Futbol bilgili ve zeki adamlarla oynanır lafının ne kadar doğru olduğunu da bir kez daha görmüş olduk. Uğur girer girmez yerinde oluşan her pozisyona müdahale etti. Hele ki M.Yıldız'ın ayağından çaldığı top kendisi açısından oldukça iyiydi, psikolojik olarak bu tip ikili mücadelelerden korkmadı. Tribünde Uğur için benim gibi bir çok dua eden insan vardı. Allah sakatlık, kaza, bela vermesin. Çok özledik küçük kaptanı.

Hayırlısıyla bir sezonu daha geride bıraktık. Bizim için hayalkırıklıklarıyla dolu bir sezon olduğu aşikar. Önümüzdeki sezon iyi bir yapılanma ve takımda yok yere oynayanlardan kurtulunca oldukça iyi bir takımla sezonu açacağız. Hasan'ı, Ümit'i, muhtemelen Kaptan Bülent Korkmaz'ı önümüzdeki sezon göremeyeceğiz bu takımda. Onlara bir veda bile edilmemiş olsa da, tribündeki insanlar onları unutmayacak. Hiç sanmamakla birlikte, Tugay örneği de hazır önümüzdeyken umarım Şaş'a falan gereken ilgi alaka gösterilir.

Tebrikler


Bir sezonun emeği bu gece taçlandı. Beşiktaş şampiyonluğunu ilan etti. İyi top oynamasalar da özellikle ikinci yarı da hep istikrarlı maçlar oynayıp, puan kaybını minimum da tuttular. Tebrik etmek lazım.

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Vedalar

Bugün NTVSpor da seyrederken farkettim ki çok özlemişim Tugi'yi yahu. Jübile maçında Blackburn ile Galatasaray'ın oynamasını planladıklarını söyledi, tabi uygun olursa diye. Umarım olur, tadına doyulmaz görüntüler eşliğinde bir maç olur. Yarın Tugi de orda, bizde ordayız. Sefa günlerinde tribünde olanlar, böyle günlerde ortada yok tabi. Bir de Lincoln yok ama idare edeceğiz artık.


Bir edit yapalım. Yarınki maç Şaş için muhtemelen son Galatasaray maçı olacak. Galatasaray'da 2000 sonrası kazanılan şampiyonluklarda en kilit isimlerden biri olsa da, bu sene unutmaya meyilli taraftarların önüne tecrübesizce ve ne yazık ki yem olarak atıldı. Profesyonel olamayan bu adam benim için her zaman farklı bir yerde olacak. Yarın umuyorum ki onun için de güzel şeyler yapılarak uğurlanacaktır. Hiç değilse ben bu takım için yaptığı herşey adına kendisine müteşekkirim.

Bir ufak eklemede ben yapmak istedim Nuri abi'nin(chackie) bu yazısına. Yarın son kez Sami Yen'e Galatasaray futbol takımı ile beraber çıkacağı söylenen 2 isim daha var. Ümit Karan'ın adı da bu sene ayrılacaklar kervanında Hasan Şaş ile beraber ilk sırada gösteriliyor. Geçen senenin en büyük kahramanlarından birisidir benim için Ümit Karan. Bu sene başında bile benim için Galatasaray kadrosunda bulunan ve sahada bulunduğu sürede Arda'dan sonra en çok güvendiğim isimlerden birisiydi. Yedekten geldiği zaman saha kenarında görür görmez şimdi yaratır bir şeyler diyordum # 99 için. Bu tabi oyununun yanı sıra ciddi anlamda Ümit Karan hayranı olmamadan kaynaklanıyor(du). Anlamsız rövaşata denemeleri bile kendisine kızmam için bir sebep olmuyordu benim için. Fakat bu sene ne olduysa, kendisine nasıl baktıysa sahada futbolu unutmuş ,profesyonel seviyede top oynatılmayacak bir adam haline dönüştü. Sene boyunca kupada attığı 2 gol dışında golü yok maalesef. Malatya maçından sonra toparlanacaktır dedim ama yine hayal kırıklığı oldu benim için. Bilemiyoruz durumu sonuçta ''kolpa basın''ın haberlerine göre yazıyoruz bir anlamda ama gözden tamamen çıkarılmış duruyor Ümit.


Diğer adam ise ''Kaptan''. Son maçı olacak yarın. Son maçına Le Guen'ler,Houllier'ler,Schuster'ler arasında hazırlanıyor işte. Zaman zaman canım sıkılır, daha fazla sıkmak için kendimi nette Hagi için yapılan Kaptan için yapılan kliplere bakarım saatlerce. Tekrar bu adamlara kavuşacağımız günü, hangi şartlarda olacağını düşünürdüm. Geldiği haberini aldığım an büyük bir mutluluk duymuştum. Kaptan, başarılı olacaktı başka ihtimali kabul etmiyordu duygularım. Olmadı ama. Erken bir buluşma olduğunu kendiside biliyordu, bizde biliyorduk. Galatasaray çağırınca geldi ama maalesef kötü sonuçlanan, çok ama çok kötü yönetilen bir senede harcanan efsanelerin arasına girdi. Kendi hataları yok mu ? Tabi ki var. Bu inkar edilemez. Yaptığı bazı hamleleri savunacak kimse yok zaten.

Gezip-duruyoruz teknik adamların kapısında. Senede 2 teknik adam değiştirmek alışkanlığa gidiyor nasılsa. Hacettepe maçı sırasında istifa sesleri arasında kameranın Kaptan'a dönüşü ve onun bakışı yenilgiden çok daha fazla koymuştu bana. Benim için odamda posteri her daim asılı olacak Kaptan'ın. Galatasaray ruhu diyince aklıma ilk gelecek isimlerden olacaklar bu isimler. Varsın 1 sene kupa kaldırmasaydık ama bu adamları, bizi sürekli sevindiren adamları bir kalemde silmeseydik. Yarın bir fırsat var. Bu zamana kadar çoğu isime hak ettiklerini vermedik başta yönetim ve sonra taraftar olarak, hak etmeyenlere(bknz:1 post aşağısı) çok değer verdik ama bu adamlara yarın haklarını vermeyi unutmayalım.

Giden her sevgilinin ardından...

Dönmeyiver gittiğin yerden


Paşamız sezon daha bitmeden gene "sakat" olduğu için toplamış 20 bavulunu tatile çıkmış. Yıldız futbolcu diye isim aranacaksa Kewell gibi bir adamın yanında esamesi bile okunmayacak bir adam Lincoln. Ben açıkcası Kosecki de dahil kazanılsın, aman gönlü olsun diye bu kadar kaprisi çekilen bir adam daha tanımıyorum. Senede 4 milyon euro para kazan ve üstüne ben oynamıyorum küstüm deme lüksün olsun. Yetmesin geneli çekirdek çitleme konusunda tez yazan sefacı taraftar seni el üstünde tutsun hiçbirşey yapmadığın ve sahada "bilerek" oynamadığın maçların sonunda bile adın sayıklansın ama hala çok mutsuzum, moralim çok bozuk lafları. Devre arasında geç kalır tek bir laf edilmez, canı ister oynar, istemezse oynamaz, eh bu kadarı da biraz fazla değil mi artık? Lincolnn lincolnn diye çığıran adamların bir tanesi de şu takımın gerçek emekçilerine bir gün olsun hakettikleri değeri verdi mi merak ediyorum. Ya da sakatım ayağına örneğin Hakan Balta sezonun son maçı öncesinde "tatile" çıksaydı, tepkiler neler olurdu.

Tek üzüntüm Skibbe gibi Lincoln'ünde kör ölür badem gözlü olur mantığıyla, gidince "süperdi, hiperdi, öyle böyle değildi" diye bir sürü yazıya konu olacak olması. Skibbe takımın başındayken saçmasapan hamlelerle takımı mahveden adamdı, şimdi neredeyse bir Fergi, bir Arsene Wenger kıvamında. Lincoln'ü de şayet giderse öyle bir kıvama getirecekleri kesin.

Ben takımımda böyle bir adamı mümkünse görmek istemiyorum. Bu kadar keyfi oynayıp da emeğe saygısızlığı ilke edinmiş bir adamın bu takımda işi yok. Oyuncular hata yapar, kötü yada formsuz sezonlar geçirir bunlara her zaman saygı duyar, anlayışla da karşılarım. Ama bu adamın yaptığı şeyleri açıkcası kabullenmek zor. Hele ki önümüzde Kewell gibi bir örnek varken, Galatasaray gibi bir takıma bu adamı yakıştıramıyorum.

Dönmeyiver be canım git. Schalke de, Kuranyi de seni bekliyor.

29 Mayıs 2009 Cuma

28 Mayıs 2009 Perşembe

# 14 #


1994 Yılında Monaco'da başlayan profesyonel kariyerinde, bir sezon Juventus deneyiminin ardından transfer olduğu Arsenal'le önlenemez bir yükseliş yaşayan İlker Yasin deyimiyle Tieri Anrii dün gece Barcelonayla birlikte kariyerindeki eksik kalan kupasını da kazandı.
Geçen sene ailevi problemlerinden ötürü bekleneni veremesede estetik vuruşları, hızı, kritik golleri, takımın düştüğü anlarda arkadaşlarına verdiği destek ve Bojan'ın gelişimindeki katkısı yadsınamaz. (en son kral kupasında Bojan'ın attığı golü hatırlayın). Bu takımın en önemli parçalarından biridir Thierry Henry.

Müthiş futbolunu, olağanüstü gollerle süsleyip bu kupayı kaldırmadan futboldan kopması olmazdı. Hele ki böylesine rüya gibi geçen sezonun ardından. İronik tarafı 2006'da Arsenal'le Barcelona'ya rakip olmuş ve kaybetmişti. Şimdi ise kazanan tarafta ve kariyerine hakettiğini ekledi.
.
-Fransa Milli Takımı

Dünya Kupası 1998
Avrupa Futbol Şampiyonası 2000
Konfederasyon Kupası 2003

-Monaco

Ligue 1 1996-97
Fransa Süper Kupası 1997

-Arsenal

Premier League2001-02, 2003-04
Federasyon Kupası2002, 2003, 2005
Community Shield 2002, 2004
UEFA Şampiyonlar Ligi İkincilik 2005-2006
UEFA Kupası İkincilik 1999-2000 (yapacak birşey yok üzgünüm)
Premier League gol krallığı 2001-2002, 2003-2004, 2004-2005, 2005,2006
Fifa Dünya'da Yılın Futbolcusu 2003 ve 2004

ve artık bu koleksiyonda La Liga, Kral kupası ve Şampiyonlar Ligi kupası da var. Hastasıyız bu adamın her daim.

Barça, Barça, Barça!


Londra, Paris ve Roma ... Üç başkentten çıkan üç şampiyonluk. Dün yazdığım gibi akşam maçı arkadaşlarla seyretmek üzere meyhanede yerimizi aldık. Güzel sohbet, muhabbet derken kadrolar ekranda belirdi. Guardiola defans kurgusuna Yaya Toure eklentisi yapıp, sağ beke Puyol'u koymuş ve orta sahaya Busquets'i yerleştirmişti. Keita eksik alanlarda bir diğer adayken Sylvinho hem tecrübesi, hem de göze batmayan garanti pas mantığıyla gayet yerinde bir seçim olarak karşımıza çıktı. United'da ise Ferguson Fletcher'ın yokluğunda Giggs kozunu sahaya sürmeyi tercih etti. Tabi bu tercih Anderson'la birlikte sahaya sürülünce ters tepti, çünkü geriden topu taşıyıp ileride top saklayabilecek bir adam yoktu. Scholes hem tecrübesi, hem de bu özelliğiyle maçın gidişatına etki edebilirdi.

Maça United iyi başladı aslında, ilk 5 dakikada ciddi anlamda hücum girişimleri geldi, ama Iniesta (neden bu sezon böyle farkedildi anlamış da değilim gerçi, geçen senede böyle oynuyordu bu adam, ondan önceki sene de) yeteneğine yakışır bir pasla Eto'o'yu buluşturunca, Kamerunlu zor da olsa golü yapıverdi. Tabi burda Iniesta'ya refakatçi ortasaha ve son topta kötü bir şekilde müdahale etmeye çalışan Vidiç'in payı çok, ama yine de dar alanlarda en iyi adamlardan biri Eto'o ve bitirişi de güzel yaptı.
Golden sonra Carrick ve Anderson direk oyundan koptular, Park da kaybolunca Iniesta, Xavi yavaş yavaş ezmeye başladı United ortasahasını. Orta saha Barcelonaın top yapmasını bozamayınca iş ufak ufak La Liga maçlarına dönmeye başladı. Topun peşinde koşturan United'lılar ve topu koşturan Barcelonalılar halinde geçildi neredeyse devreye kadar. Bu da elbette ingilizlerin orta sahasının tamamen kopmasına sebep oldu ki zaten sonrasında maç boyu hiçbirşey üretemediler. United bu dönemde neredeyse 3 pas üstüste yapamadı. Burda Barcelona tarafında Xavi ve Iniesta takımın trafiğini kontrol ederlerken, diğer tarafta Vidiç ve Rio ileriye uzun toplarla taşınmaya çalışıyorlardı. Eh böyle bir sistemle nereye kadar gidebilirsiniz. Bir de üzerine Ronaldo'nun böyle maçlarda kendini daha çok gösterme isteği ve verimsizliği de eklenince United açısından pozisyon üretme şansı sadece korner, frikik gibi duran top organizasyonlarına kalıyordu. O pozisyonlar da hiç gelmedi.
Tabi ilk yarı böylesine farklı bir oyundan sonra ikinci yarı United'ın kendine güvenerek çıkmasını beklemiyorduk, zaten olmadı da. Aynı senaryo devam etti, ortasahaları yine döküldü, Xavi, Iniesta ve Messi United defans bloğu ve ortasahasına inanılmaz pres yaptılar. Ferguson'un açık alanda kora kor oyun tercihi oyuncuları tarafından sabote edilince fazla da yapacak birşey kalmadı. Sonrasında muhabbetten arta kalanlar Xavi'nin nefis frikiği, Puyol'un Madrid'e attığı kafa golünün aynısını neredeyse United'a atacağı ve maçın adamı Xavi'nin 1.69 luk Messi'ye attığı enfes pas ve sonrasında Messi'nin enfes kafa vuruşu, ki Vidiç ve Rio gibi bir tandemin de Messi'den kafa golü yemesi de futbolun kötü cilvesidir. Bir de tabi Ronaldo'nun çaresizlikten sinire kesip Puyol'a tekme atma girişimleri ve Scholes'un Busquets'e attığı tekme var, ki bu da finalin ayıp yüzüydü.

Barcelona ve "pep" için rüya gibi geçen sezon, neredeyse tüm dünya tarafından kabul görmüş, avrupanın en iyi takımı ünvanıyla son buldu. Burda bu takımı yöneten adama da ayrı bir paragraf açmak lazım. B takımdan geldiğinde burun kıvıranlar, ilk maçında mağlubiyet sonrası bu iş yürümez diye ahkam kesenler, Henry'nin maç sonunda kupayla Guardiola'ya koşmasından bir ders çıkarmalılar. Doğru adamları, doğru yerde oynatmak ve herkese hakettiği kadar değer vermek aslında "pep"in yaptığı şey, bu da ona 38 yaşında 3 kupa kazanarak kariyerine muhteşem bir başlangıç yapma şansı verdi. 13 yaşında geldiği takımda oyunculukla sayısız başarılara imza atıp, sonrasında kariyerinin ilk yılında 3 kupa kazanmak inanılmaz bir başarı. Bundan önce bu başarıyı gerçekleştiren beş isim var (Miguel Munoz, Trapattoni, Cruyff, Ancelotti ve Rijkaard) artık "pep" de bu isimlerin arasına katıldı.
Maçın adamı Xavi seçildi, takımı yönlendirmesi, ortasahada Iniesta'yla beraber yaptıkları pres ve verdiği akıl dolu paslarla bunu fazlasıyla haketmişti.
Şampiyonlar Ligi kupasını bundan önce üstüste 2 kez kazanan olmamıştı, bu şeref United'a da yar olmadı. Maç sonu Guardiola'nın kupayı Maldini'ye ithaf etmesi de oldukça şık ve anlamlıydı. Seneye final Madrid'de... Perez neler düşünür acaba. Real Madrid'in erkenden veda ettiği bir turnuvada olur da Barcelona final oynarsa neler olur, hayali bile güzel.
Bir seneyi daha kapattık. Postu da Koeman'ın sözüyle bitirelim."Bu sezonun en iyi futbol oynayan takımı kupayı aldı, bu dünya futbolu açısından sevindirici bir gelişme"

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Final


Heryerde taktik, teknik, sistem vs dünyalar kadar konuşuluyor. Açıkcası ne kadrolardan, ne eksiklerden bahsedesim var, zaten herkes detaylıca incelemiştir. Bu maç benim için bir kutlama maçı olacak, sevdiğim dostlarla buluşup, doya doya futbol izlemeyi, yaşamayı düşünüyorum. Senenin en çok hakeden iki takımı karşı karşıya gelecek, son yılların en çok beklenen, en heyecanlı fnali olacak şüphesiz. Kalbim Barcelona derken, aklım United diyor. Sezonun son maçında, tamamıyle keyfini çıkarmak lazım.

ESPN


Amerikadaki Sports Illustrated'dan sonra en çok okunan spor dergisi olan ESPN Magazine önümüzdeki ay çıkacak olan sayısında Messi'yi kapak yapmış. ESPN Magazine gibi neredeyse tamamı amerikan sporlarına ait bir dergiye kapak olmak büyük bir iş bence. Merakla bekliyoruz. Chad Nielsen'in inceleme yazısı da burda. İsteyen bir göz atsın.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Tugi







Galatasaray'da yıllarca yana pas yapıyor, oyunu yavaşlatıyor diye hep eleştirilen Tugay Premier League kariyerine 10.yılının sonunda veda etti. Blackburn taraftarı için efsane statüsünde yer alan Tugay, Mark Hughes gibi bir oyuncuyla kıyaslanıyorsa bu iş tamamdır artık. Bugün WBA ile oynanan maçta tribündeki önemli bir seyirci kitlesinin üzerinde en üstteki resimdeki t-shirt ve suratlarında Tugay maskesi varsa bu duyulan saygıdandır. Orada durum öyleyken bizde gitmeden hemen önce durum nasıldı diye düşünmeden edemiyor insan. Bizim çok bilmiş futbol ulemalarımız daha yaşı 30 olan bir oyuncuya yaşlandı, koşmuyor vs demeyi kendilerine görev bellemişlerdi. Yöneticiler ise kendine klüp bul diye resti çoktan çekmişlerdi bile. Tugay hakkında aslında yapılan bir çok ayıp vardır bu ülkede, 25 yaşında saçma sapan haberlere itibar edilip 25 yaşında elinden kaptanlığı alınması, Tolunay gibi bir kalasa kendisinden daha fazla değer verilmesi, milli takımdan kesilerek 100+ milli olma onurunun elinden alınması vs vs ama bana göre en büyük ayıp ise Uefa kupasında çok emeği varken, o kupayı kaldıran kişilerin arasında yer alamamasıdır. Onca haketmeyen ismin olmasına rağmen Tugi'nin orda olmaması gerçekten benim için hep bir hüzün kaynağı olacak.

Birçokları için Nihat'lı Villarreal, Tuncay'lı Boro kadar Tugay'lı Blackburn olarak takımının ismini duyuramasada , yine de bu ülkenin adını en iyi temsil eden oyuncularından biri olduğu gerçeğini kimse değiştiremeyecek. En son röportajında teknik adamlık için stajını tamamlayacağını ve en alttan başlayarak bir yerlere geleceğini söyledi Tugi ve inanıyorum ki bu konuda da çok başarılı olacak. O zaman omurgasız medyamız peşinde koşar muhakkak, Tugay hoca diyerek adını baş köşelere koyacaklar kolpa transfer haberleriyle. Kumarbaz Tugay başlıklarından, kovun gitsin köşe yazılarından oralara gelirsek şaşırmayacağım, malum omurgasızların hüküm sürdüğü bir devirdeyiz artık.

Prekaziler, Uğurlar, Kovaçeviçler, Rambo Yusuflar, Simoviçler, Deli Hayrettinler'in ardında genç oyunculuğuyla, antremanlarda Prekaziyle beraber çalışmalarınla başlayan kariyerinde 1990'larda bizim için efsaneydi, 2000'lerde ise Blackburn'un efsanesi oldu ve bir dönem daha kapandı bizim için, delikanlı dönemimizin en güzel, en özel adamına bir kez daha selam olsun. Burada adın geçtiğinde içi ısınacak, ah be çok iyi adamdı diyecek birileri hep olacak.

Büyük kaptan




Futbolun güzel yüzlerinden biri daha bugün sahalara veda etti. Milan'ın son kaptanı, bayrak adamı bugün Roma maçıyla kariyerini noktaladı. 24 sene Milan forması giyen babasının ardından Milan'da 900 maçı devirmek, serie A'da 25 sezonu geride bırakmak gerçekten inanılmaz, babasının oğlu durumu buraya cuk oturuyo sanırım.

Güven


Arsenal uzun süredir başarısız olmasına rağmen, tribünler bugün Arsene Wenger'e desteğini gösterdi. Tabi bunda Real Madrid'in Arsene Wenger'e talip olmasının rolü ne kadar, o da ayrı. Bu yaz için belli oldu ki, hocalarından olmamak adına eleştiri sesleri biraz daha azalacaktır. Ama seneye gelecek olası bir başarısızlıkta bu desteği göreceğimizi hiç sanmıyorum.

Teşekkür


Liverpool'un emektarı Sami Hyypia bugün son kez Anfield Road'daydı. Onca harika geçen sezonu ve kalbini sahaya dökmesini tribünler unutmadı. Yolu açık olsun, sevdiğimiz Liverpool oyuncularındandı.

24 Mayıs 2009 Pazar

Beşiktaş 2 - 1 Galatasaray


16.Haftada Ali Sami Yen'de oynanan Galatasaray-Beşiktaş maçını 4-2'lik skorla kazanan taraf Galatasaray'dı. Galatasaray ve Beşiktaş arasında puan farkı 5'e çıkmıştı o maç sonunda. Ligin ilk yarısını bu şekilde kapamıştık. 34.Haftaya girerken Beşiktaş'ın Galatasaray'a attığı puan farkı 10. O gün umutsuz olan Beşiktaş tarafı şampiyonluk kutlamalarına hazırlanırken Galatasaray ise son hafta olmadık olaylar olur da Uefa Avrupa Ligi'ne kalamazsak diye endişeleniyor. Şu berbat sezon geride kaldıktan sonra bir şeyler yazarız veya tamamen unutmaya çalışırız, bilemiyorum.

Maç öncesi futbolcular çocuklarla beraber sahaya yürürken Orkun ve Ayhan'ın yanında bulunan ufaklıkların Arda'nın yanına gitmesi Arda'nın 3 çocukla beraber orta sahaya yürümesine neden oldu,ilginç ve güzel bir görüntüydü maç öncesi.

Maç öncesi Lincoln'ün yine sakat olduğu ! ve kadroda olmayacağı haberi gelmişti. De Sanctis'in yerine ise herhalde en son Leverkusen karşısında oynayan Orkun vardı kalede. Semih'in ve Serkan'ın Milli takımda olmaları sağ beke Sabri'yi stopere ise Topal'ın geçmesine sebep oldu. Topal'ın ilk goldeki talihsizliği olabilecek bir olay ama 2.golde Bobo'ya atılacak pası kesme düşüncesi içinde Yusuf'la arasında o kadar mesafe bırakması ciddi bir hataydı. Sabri'nin yine gereksiz itirazı , basit hataları ve ekrana kısa bir süre için yansıyan Uğur Uçar'ın görüntüsü sağlık ekibimize selam etmeme neden oldu. Çok iyi olmasa bile son zamanlarda gösterdiğimiz standartın üstünde bir top oynadık bugün. Top sürekli bizim ayağımızdaydı ama Arda dışında kimsenin top ayağına geldiği zaman o topla oynayacak dermanı yoktu. Arda'da belli bir süre sonra her şeyi tek başına yapmaya çalışınca verimi iyice düştü doğal olarak. Baros'ta en kötü maçlarından birisini çıkardı. %100'lük iki pozisyonu kendisinden beklenmeyecek kadar kötü kullandı. Pozisyonlar kaçar ama maçın içinde de yoktu hiç bugün.

Beşiktaş, yıllardır hasretini çektiği şampiyonluk için en önemli maçta kimsenin tahmin etmeyeceği kadar kötü top oynadı. Maçın başında yine bir duran top sonucu Sabri'nin çizgiden çıkardığı pozisyon harici ciddi bir tehlikeleri yok. 2.gol öncesi İ.Üzülmez o sırada dışarı atın diye bağıran Rüştü'yü duyup topu dışarı atsaydı tamamen farklı bir sonuç olacaktı belki de maçta. Devre arası Yusuf transferi olduğunda ciddi bir tepki vardı internet ortamında okuyabildiğim forumlarda. Fakat o Yusuf bütün kritik anlarda sahneye çıktı Beşiktaş için sezonun 2.bölümü. Denizli'nin ne kadar isabetli bir transfer yaptığını ortaya koydu.

Haftaya Beşiktaş'ın şampiyonluğu bırakacağını, Denizlispor'un u sefer Sivas'ı sevindireceğini hiç tahmin etmiyorum. Beşiktaşlı arkadaşların şampiyonluk hasretleri haftaya sona erecektir. Trabzon, Ersun Yanal'ı gönderdikten sonra eleştirdik ama Cevat Güler etkisi oldu, bir anda yarışın içinde buldular kendilerini. Tebrik etmek gerekir son dönemde gösterdikleri performansı. Konyaspor yönetiminin dahiyane bir şekilde 2 hafta kala, küme düşmenin 1.adayıyken yaptıkları teknik adam değiştirme hamlesini de hafta içi yazmadık ama bugün sonucunu almışlar ilk yarıda 4'lük olarak.

Wolfsburg'dan mutlu son






Bundesliga'da sezon mutlu sonla bitti. Wolfsburg evindeki ezici performansına bir yenisini daha ekledi ve son maçında Werder'i bozguna uğrattı. Grafite ve Dzeko gibi olağanüstü forvet hattıyla (son 23 maç 48 gol !!) bu sene her maçı inanılmaz zevkli ve heyecanlı geçen bu takıma şampiyonluk fazlasıyla yakıştı.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

LeBron vs. Hido



Son saniyeleriyle efsanevi bir maça tanıklık ettik. Başrollerde Ntv'nin tanıtımlarında söylediği gibi Hido ve Lebron James vardı. Orlando, 23 sayı geriden geldi, 1 saniye kala sahneye yine Hido çıktı. Zaten son anlarda eşitliği getiren üçlükte Hido'dan gelmişti. 2 kişinin üstünden attığı basketle 2 sayı öne geçirdi Magic'i. Kalan süre ise 1 saniyeydi. Artık seri 2-0 oldu play-off'ta 8 maçtır fire vermeyen, normal sezonda sadece 2 kez kendi sahasından yenik ayrılan Cavs, Konferans Finali'nin ilk 2 maçını hem de kendi sahasında verdi artık derken sahneye Mvp çıktı. Hido'nun üstünden attığı üçlükle galibiyeti ve seride eşitliği getirdi. İnanılmazdı tek kelimeyle . Lebron, bu gece kahramanlığı Hido'nun elinden çekti aldı o 1 saniye içerisinde, hem maçı hem de bir anlamda sezonu kurtardı diyebiliriz Lebron için. Seri öncesi ağır favori gösterilen Cavs eğer toparlanmaz, sadece Lebron'un eline bakmaya başlarsa Orlando seriyi alıp finale adını yazdırır.

Fotoğraf: Getty Images

21 Mayıs 2009 Perşembe