31 Temmuz 2010 Cumartesi

Materazzi-Rocky-Stankovic






Sezon öncesi Abd'de bulunan Inter'in iki tecrübeli ismi Rocky'le beraber efsane olan merdivenlerde koşularını yapmışlar ve tepeden şehri kesen Rocky heykelinin yanında pozlarını vermişler.

Galatasaray 2 - 2 Ofk Belgrad



Biraz geçte olsa yazmak istedim bu maç hakkında. Sezonun ilk maçı, Ali Sami Yen'de kendi taraftarın önünde Belgrad'dan alınan 2-2'lik skor doğal olarak hiç iç açıcı gözükmedi Galatasaray cephesinde. Maçın başında bir kere zorlayabildi Belgrad Galatasaray kalesini, kendilerine sorsak bu maçta 2 gol atmayı bekliyor musunuz diye verecekleri cevap muhtemelen hayır olurdu. Buna karşılık 2 duran top sonucu 2-2'lik skoru ceplerine koyup evlerine büyük bir umutla döndüler.

Çok kötü bir oyun oynamadı aslında Galatasaray. İlk yarıda maçı tamamen koparabilecek fırsatlar ele geçti. Bu duruma rağmen Galatasaray'ın sadece Arda'ya bağlı bir oyun oynaması güzel bir durum değil. Hem Fenerbahçe maçında hem bu maçta olay tamamen Arda'nın ayağına bakıyor. Geçmiş senelerde de böyle anlar oldu Galatasaray'da ver topu Arda'ya,sorumluluk alma kurtul şeklinde ama en azından bir Keita, formda Kewell veya Baros ile durum daha dengeli bir hale geliyordu.Arda'nın iflas ettiği anlarda kontrolü eline alabilecek bir oyuncu yok şu an mevcut Galatasaray kadrosunda. Arda'nın etinden-sütünden son ana kadar faydalanacak Rijkaard ve ekibi ama Arda'nın kötü olabileceği anları düşünüp ikinci bir plan oluşturamazsa gidiş çok güzel değil.


Pino, oyunda olduğu anlarda faydalı olabilirim mesajını verdi kendisini izleyenlere. Bir Keita etkisi yaratmasını beklemiyorum ama şu kısa süreli oyunuyla ilk 11'de yer bulabileceği izlenimini bıraktı. Bir diğer yeni transfer Mehmet Batdal'ın ise önünde daha zamanı var. Baros'un arkasında güvenilecek bir isim olabilir zamanlar. Aykut'ta elime geçen fırsatları nasıl değerlendiremem gösterisi hala devam ediyor. Takım yabancı bir kaleci almamışken yapılacak iş değil Aykut'un yaptığı şu maçta. Bundan sonra şans gelmedi vs. tarzı açıklamaları yapmasın herhangi bir yerde. Yedek kaleci olarak tamamlayacak büyük olasılıkla Galatasaray kariyerini. Kendisinin bileceği bir iş. Yıllardır yan toplarda zaafının olduğunu maçını izlemeyenler bile biliyor ama yıllardır Aykut'ta bu yönde bir gelişme yok. Kewell'ı tekrar Galatasaray forması altında görmek çok güzeldi. Girer girmez yaptığı koşularla kalitesini belli etti.

Esasında maçtan önce konuşulması gereken konu transfer konusu. Belgrad'da tur geçilemezse altından kalkılamayacak hasarlar doğabilir camia içinde. Durup dururken rakibe büyük bir moral ve istek verildi tur için. Nisan-Mayıs ayından bu yana geçen süreden sonra sezonun ilk resmi maçına sadece 1 yeni transfer ile çıkılmasının bir açıklaması yok Galatasaray'da. Baros sağlam olsaydı o yeni transferde ilk 11'de yer alamayacaktı. İlk resmi maçın tarihi, sezonunun programı belli. Maddi imkansızlık vs. açıkçası bu tarz bir olaya inanmıyorum ben. Tamamen plansızlık, nasıl olsa hallederiz düşüncesi bu. Bu dakikadan sonra çok iyi isimleri katabiliriz kadroya ama zaman olarak bu kadar gecikmesi düşündürücü. İşin acı tarafı daha önce çıkan sonuçlardan ders alınmadığının göstergesi.

27 Temmuz 2010 Salı

Raul ve Guti



Gün gelip de Real Madrid'in iki efsanesine birer gün arayla veda edeceği söylense inanmazdım herhalde. Pazar günü Guti, Pazartesi ise Raul, Real Madrid'e veda edip yeni rotalarını çizmek üzere ayrıldılar. Raul Madrid denilen adam faal futbol hayatının son maçına Real forması altında değil başka bir forma büyük olasılıkla Schalke04 forması altında çıkacak. Real Madrid'in bu iki bayrak adamını göndermesi tartışılır. Guti, Alcorcon maçından sonra bunun sinyallerini vermişti aslında üstüne Raul'un gidişi Real'de bir devrin kapandığını gösteriyor. Guti, 84 yılından beri dünyanın en büyük takımının içinde. Onu rakip takım forması altında olsa da Türkiye'de izlemek büyük bir zevk olacak.


Yapılan vedalar evet çok güzeldi, ne Raul ne Guti kalpleri kırılmadan ayrıldılar. Toplam 40 senelerini verdikleri takımın arkasından sallamayacaklardır hiçbir zaman. Bundan yıllar sonra, yaşlanınca bayrak adamlık müessesi tamamen bitince anlatırız gençlere. Raul ve Guti'yi bilir misiniz, hatta onlardan birisi bizim ülkemizde de top oynadı.

Marca'nın bu iki isim için hazırladığı sayfalara bakmanızı öneririm ;


20 Temmuz 2010 Salı

La Liga'da Fikstür Çekildi


La Liga'nın 2010-11 fikstürü çekildi. Tabi gözler direk El Clasico tarihlerini aradı bu fikstüre bakarken. Jose'nin Real'i 13.hafta'da Nou Camp'a konuk olacak. Rövanş ise 17 Nisan'da olacak. Madrid derbisi ise 10.haftada oynanacak, ilk maç Santiago Bernabeu'da. Yine geçen senenin benzeri bir sezon olacak yapılan transfer hamlelerine bakarsak. Barca'yı, Real'i izlemekten tabi büyük zevk alıyoruz ama bu iki devi azda olsa zorlayacak bir takımın görünürde olmaması İspanya Ligi için çok güzel bir görüntü değil.

La Liga 2010-11 fikstürü için ; Tıkla...

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Harry Kewell 1 sene daha Galatasaray'da


Sonunda beklenen gerçekleşti ve Harry Kewell 1 sene daha Galatasaray'da kaldı. Harry Kewell'ın sakatlığı aynen Baros'un sakatlığı gibi çok fazla etkiledi bu sene Galatasaray'ı. Baros'un yokluğunda forvet oynadığı dönemde golleri saydırmaya başlamışken gelen sakatlığı Galatasaray'ı forvetsiz bıraktı. Bu sürede Nonda'nın gönderilmesi, Jo'nun elde patlamasıyla ızdırap dolu bir sürece girdik. Tabi yapılan tedavi yanlışlarının olması da Kewell'ın sahalara dönüşünü erteledi. Kewell, fizik olarak eskisi gibi değil dense bile oynadığı süre içerisinde bunu çok fazla göstermemiş bir adam. Üst üste oynadığı maçlarda belli bir düşüş yaşıyor tabi. Fakat bunun çok az konuşulmasının, buradan Kewell'a saldırılmaya bırakılmasının en önemli sebebi daha öncede blogda yazdığımız üzere futbolu aklıyla oynayabilmesi. Ne zaman, nereye koşu yapacak, ne zaman topa vurmalı gibi bilgiler Kewell'da çok üst düzeyde. Onun futbol zekasına yakın defanslar ülkemizde olmadığı için Kewell özellikle skor anlamında çok sağlam katkı verdi Galatasaray'a. Belki Keita gibi 2-3 kişiye sırtını alıp gidemiyor ama ayağına gelen topu yönlendirmesi ve yaptığı koşularla bu eksikliğini ortadan kaldırıyordu.

Kewell'ın kalmasıyla Arda-Pino-Serdar'ın yanında kanat rotasyonu da tamamlanmış oldu şu aşamada. Batdal ve Baros'un arkasından 3.forvet alternatifi olarak Rijkaard'ın aklındaki yeri alacaktır yine Kewell. Aslantepe'de Daddy Cool çalmayacak diye çok korkmuştuk, bu korkumuz gerçek olmadı. Tekrar hoş geldin Kewell...

17 Temmuz 2010 Cumartesi

JM Sahaya Çıktı


Jose Mourinho, Real Madrid'in başındaki ilk antrenmanına çıktı. Altyapı destekli bir kadroyla yapılmış antrenman. Transfer arenasında hızlı olmasını bekliyordum Jose'nin ama şimdilik sessiz bir durumda Real Madrid. Di Maria ve son olarak Getafe'den Pedro Leon transferini gerçekleştirdi Real. Jose, bu tarz adamları sever, alabileceği maksimum verimi almayı başarır. Takımın iskeletini bozmadan alternatiflerini yarattı yapılan bu transferler. İlk yapılması gereken ve en kritik hamle gözüyle baktığım sol bek transferi hakkında gelişme var gözüküyor Real'de. En son Ashley Cole adı çıktı, gerçekleştirilirse cuk oturacak bir transfer olur. Transferinde sona geldiği söylenen diğer isimde Alman orta saha oyuncusu Khedira.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Güzel Adamlar



Sergio Ramos ve Iniesta'dan bahsediyorum. Euro 2008 kupa töreninde herkezden farklı bir adam vardı. O adam Sergio Ramos'tu. Hayatını kaybeden arkadaşı Puerta'yı unutmadığını gösteriyordu üstündeki t-shirtle. 2010 Dünya kupası sonu. İspanya yine kupayı kaldırırken Ramos'ta yine Puerta'yı unutmadığını gösteriyor aynı t-shirtü üstünden ayırmıyor.

Golden sonra Iniesta'nın forma altında Jarque'ye selam var. Aynı Ramos gibi oda ''Her zaman bizimle berabersin'' diyor onları yukarıdan izleyen ve şampiyonlukları Puerta ile beraber sevinen arkadaşına.

Aziz Iker & Sara Carbonero


İspanya hak ederek kazandı şampiyonluğu. Hollanda şampiyon olsa cidden çok üzülecektim ama neyse ki bu olmadı. Bugün Hollanda şampiyon olmadıysa eğer videoda olan adamın payı çok büyüktür bunda. Aziz Iker'ın maç sonu sevgilisi Sara'ya verdiği röportaj. İngilizce tercümesi aşağıdaki yorumlarda var. Golden sonra ağlaması tarihe kazınacak anlardan birisiydi belkide. Bu röportajda hem şampiyonluğun hem ilk maç sonunda Sara üzerinden kendini eleştirenlere karşı içinde biriken tepkinin, bir yandan sevginin dışa vurumu. Iker çok büyük kaleci, çok büyük adam. İspanya kalesine de, Real kalesine de yıllardır çok yakışıyor. Aynı lakabının ona yakıştığı gibi.

Videoyu göremeyenler için; Youtube Linki..

9 Temmuz 2010 Cuma

Mehmet Topal-Valencia # 2


Mehmet Topal, Valencia forması ile ilk pozlarını verdi bugün. Villa ve Silva'yı gönderdikten sonra yeni bir yapılanmaya giriyor Valencia. Bakalım Topal'ın bu yeni kadrodaki görevi, rolü ne olacak. İlk hedef tabi ki geçen sene elde ettikleri 3.lük koltuğunu kimseye kaptırmamak olacaktır.

Valencia resmi sitesinde Mehmet Topal'ın tanıtımı için yapılmış .pdf formatındaki sayfaya ulaşmak için ; tıklayın...

8 Temmuz 2010 Perşembe

İspanya Finalde


İspanya, kötü başladığı turnuvada vitesi tam anlamıyla yarı finalde yükseltti . Portekiz ve Paraguay maçlarında oyunun belli bölümlerinde istediklerini yansıtmışlardı. Fakat bugün maç boyunca üstün oldular, istedikleri gibi top oynadılar. Del Bosque'nin çeyrek finale kadar süren Torres inadı bugün bitti ve Del Bosque takımın en rahat oynayabileceği düzene geçti. İspanya'nın performansını Torres'in bu kadar etkileyeceğini turnuva başında kimse tahmin edemezdi.

Bugünde Alman orta sahasının topun peşinde koşmasını sağlayarak dağıttılar. 1-0'dan sonra 5 dakikalık bir Almanya baskısı geldi ama sonra nefesleri yetmedi beyaz formalıların. Onlarda sıkıldı sürekli topun peşinden koşmaktan. Almanya'nın İngiltere ve Arjantin karşısında bulduğu boş alanları bırakmadılar. Yinede Ramos-Mesut pozisyonu ve Casillas'ın Kross'un şutunu çıkarması kırılma anları oldu maçta. Almanya ancak bu şekilde sürpriz bir golle alabilirdi bugün bu maçı. Muller'de çok arandı Almanya'da bu maç.


Puyol'a büyük saygı ve sevgi duyarım. Barca'nın kaptanı uçarak geldiği topa penaltı sertliğinde bir kafa vuruşu gerçekleştirdi ve İspanya'yı tarihinin ilk Dünya Kupası finaline çıkarttı. Golden sonra yedikleri kısa süreli Alman baskısında ise iyice kendinden geçti, tek başına duvar oldu. Bu sene 1-0 kazandıkları Real maçında da böyle efsanevi bir performansı vardı Puyol'un, aynı bugün olduğu gibi o günde ayakta alkışlayacaktım tv başında.

Pedro'da yatıp kalkıp dua etsin arkadaşlarına. Çalım atacağım diye harcadığı pozisyonun ardından bugün elenen taraf İspanya olsaydı soyunma odasında yiyeceği dayaktan sonra uzun süre sahalara dönemezdi. Bu kadar aptalca, halı sahada bile yapılmayacak bir hareketi Dünya Kupası yarı finalinde yapmaya çalıştığı için yine dayağı hak ediyor aslında.

Hollanda-İspanya maçında favorim açık ara İspanya. Finalinde bu maçın bir benzeri olacağını düşünüyorum. Hollanda zaten çok fazla topla oynamayı sevmiyor bu turnuvada, hızlı çıkışlarla golü arıyorlar. Top zaten İspanya'da olacaktı bu maçta rakipte bunu isteyecek. Üstüne İspanya için bir diğer avantaj karşılarında Alman savunmasından kalitesiz bir savunma hattı bulacaklar. Brezilya maçında Hollanda'nın yediği gol gözümün önüne geliyor benim Van Marwijk'in gözünün önüne de Xavi-ıniesta ikilisi geliyordur herhalde. Robben'in çıkışları ve Sneijder'in vuruşlarına bakacak Hollanda. Buldukları şans gollerine bakacak olursak yine beklenmedik bir vuruş tüm dengeyi değiştirebilir maçtaki.

6 Temmuz 2010 Salı

Abdul Kader Keita Al-Sadd'da



Sabah sürprizi niyetine Keita'nın Katar'a gittiğini öğrendik resmi siteden. Geçen senede bir sabah sürprizi ile sarı-kırmızılı formayı giyeceğini öğrenmiştik. Gösterdiği performans ile sarı-kırmızıya gönül vermiş herkesin beğenisini kazandı Keita. Topu ayağna aldığında ne yapacağını kimse kestiremiyordu, çok ilginç bir çalım da atabilirdi çok alakasız bir yerden orta yapacak diye beklerken kaleyi düşünebilirdi. Sonuç olarak Keita'ydı ve bu adamı izlemek inanılmaz zevk veriyordu saha içerisinde. Yaptığı bazı gereksiz, futbol dışı hareketleri konu dışı tutuyorum burada. Bu hareketleriyle gönderilmesinin en ufak bir alakası olduğunu düşünmüyorum.

Keita'nın gidişiyle, kim transfer edilecek, Keita'nın eksikliği nasıl kapatılacak vb. soruları transfer hamleleri bitmeden böyle olabilir, şöyle olacaktır diye konuşmak çok mantıklı değil. Keita'nın gönderilmesinde Rijkaard'ın onayı vardır kesinlikle. Rijkaard'a sormadan Keita gibi bir adamı neredeyse aldığın fiyata satmazsın. 15-16 milyonluk bir teklif gelir Rijkaard'a satmak zorundayız dersin nakit akışı, bir daha o tarz bir teklif gelmeme olasılığına karşılık. Fener maçı sonrası Rijkaard-Keita-Neeskens arası yapılan açıklamalar ortadayken Rijkaard'ın Keita'nın gidişine onay verdiğini düşünüyorum.


İşin birde Keita yönü var. Daha önce formasını giydiği bir takıma gitti fakat gittiği ülke Katar. Abdulkader Keita 1981 doğumlu. Üst seviyede top oynayabilecek deli gibi bir fizik gücüne sahip. Bu sene çok gördük 2 savunma oyuncusunu sırtına alıp top sürdüğünü veya delice attığı deparları. Fakat bu yaşta Katar'dan gelen teklifi kabul etmesi onun Avrupa'da kariyer yapma isteğinin olmadığını gösteriyor. Güzel bir para teklif edilmiştir Al-Sadd tarafından Keita'ya yıllık olarak ve o parayı tercih etmiştir kariyer yerine. Kafasının çok rahat olacağı, baskı yaşamayacağı bir yere gitmek istemiş demek. Katar'dan gelen teklifi kabul etmesinin benim gözümde başka açıklaması yok. Bu transferde oyuncunun isteğinin de payı var.

Galatasaray yönetimi Rijkaard ve Keita'nın onayını almadan, bundan sonrasını düşünmeden nakit para için gönderdiyse bu yazdıklarımızın bir anlamı kalmıyor tabi. Ne Rijkaard, ne Keita bunu kabul edecek yapıda adamlar değiller. Şimdi transferleri bekleme zamanı. Beklenilen yerlere düzgün isimler gelmezse, alınacak kötü sonuçlardan sonra H.Üstünel olayı,Keita'nın gidişi gibi etkiler bir anda devreye girer ciddi tepki alır A.Polat yönetimi.

Çok sevmiştik Keita'yı, fakat bundan sonra ancak fantastik bir harekete imza atarsa video sitelerinden ulaşabileceğiz Keita'ya.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Klose,Ronaldo'dan 1 Gol Uzak


Miroslav Klose, turnuva başından beri attığı 4 golle Dünya kupalarında attığı gol sayısını 14'e çıkardı. Bu kategoride Gerd Müller ile beraber 2.liği paylaşıyorlar. Tahtta ise attığı 15 golle Ronaldo bulunuyor. Miroslav Klose, 14 gole oynadığı 3 Dünya Kupasında ulaştı. 2002'de Suudi Arabistan karşısında 3 kafa golüyle hat-trick yaparak başladı Dünya Kupası gollerine. İrlanda ve Japonya'ya attığı gollerle 2002'yi 5 golle kapadı. 2006'da Almanya'da düzenlenen turnuvada açılışı Kosta Rika karşısında bulduğu 2 golle yaptı. Ekvator'a 2 gol attıktan sonra çeyrek finalde Arjantin'e 1 gol atarak maçın uzatmalara gitmesini sağlayan isim oluyordu. Bu turnuvada ise Avustralya, İngiltere ve Arjantin filelerini havalandırdı Alman golcü. İspanya maçında atacağı 1 gol onu Dünya Kupası tarihinin en golcü iki isiminden birisi yapacak.

Gerd Müller 14 gole 2 kupa'da ulaştı. 1970'de 10, 74'te ise 4 gol atmış. Ronaldo ise aynı Klose gibi 3 kupada 15'e ulaştı. 98'de 4, 2002'de 8, 2006'da ise o bitik gözüken haline rağmen 3 golü rakip ağlara gönderdi.

4 Temmuz 2010 Pazar

Hakemlerin Standartı


Güney Afrika 2010 hakemler için iyi geçmiyor. Herkesin bildiği gibi garip hatalar yaptılar. Lampard’ın Almanya maçında çizgiyi fazlaca geçen topta yardımcının geride kalması akabinde golü kaçırması ve Tevez’in Meksika maçında ofsayttan attığı gol. İki gol de hakemlerin kellesini aldı. Larrionda ve Rosetti en azından bu kupada maç yönetemeyecekler.

Benim bahsetmek istediğim şey ise farklı. Lampard’ın verilmeyen golünde yardımcı hakemin geride kalması veya hakemin cepheden topun içerde olduğunu görememesi kabul edilebilir. Ya da İtalyan hakemin ve yardımcısının kalabalıkta bir an Tevez’in ofsaytta olmasını kaçırmasını da bir yere kadar kabul etmek mümkün. Fakat dün oynanan son Çeyrek Final maçında hakemlerin cidden kafalarının karışık olduğunu düşünmeye başladım.

Maçın hakemi bir kornerde oldukça haklı bir penaltı çaldı Paraguay lehine. Daha sonra Cardozo kaçırdı penaltıyı. Hemen arkasında hızlı giden İspanya’da Villa yerde kaldı, son adam kontenjanından biraz kolay bir penaltı çaldı. Bu sefer Xabi Alonso güzel bir penaltı vuruşu yaptı ama hakem penaltıyı tekrarlatmaya karar verdi. İçeriye İspanyol oyuncuların girdiğini söyledi. Tekrarlanan penaltıda kaçtı. –hep böyle olur- Buraya kadar bir şey yok gibi görünsede ilk anda kaçırdığımız bir detay daha sonra ekrana geldi. Cardozo’nun kaçırdığı penaltıda 2 tane İspanyol oyuncu da vuruş yapılmadan içeri girmişler ve hakemin tam gözünün önünde… Bu kaçan penaltıyı tekrarlatmadı hakem ama aradan 1 dakika geçmeden benzer bir durumda tekrarlattı. Hatta daha sonra en az Villa’nın pozisyonu kadar net bir penaltıyı da atlamayı başardı ve bu dengesizliği 3 dakikaya sığdırmayı başardı.

Hakem kötü niyetli ya da başarısız değildi.-bana göre- Sadece durumu kurtarmaya çalışıyordu. Bence Fifa’nın ya da Federasyonlara hakemlere ilk uyarısı bütün pozisyonları unutun ve ayrı ayrı değerlendirin olmalı. Bazı hakemler maçı dengelemeye çalışıyor. Ona çok çaldık, buna az çaldık gibi düşüncelere giriyorlar ve bu hisstemek tv başından bile çok kolay. Bu düşünceye giren hakem ise o dakikadan sonra kesinlikle daha fazla hata yapmaya başlıyor. Belki Paraguay’ın penaltısını da Valdez’in attığı ama ofsayt diye verilmeyen golün etkisinde kalıp verdi.

Taraftarın ya da seyircinin tek görmek istediği adil ve standart bir yönetim. Bir hakemin 2 dakika önce verdiği faulü 2 dakika sonra vermemesi can sıkıcı olabiliyor. Dünya Kupasından Türkiye Ligine bağlarsak profesyonel hakemliğe geçişi destekliyorum. Hakemler daha çok teorik eğitim alabilecek ve kafaları daha rahat olacak diye umuyorum. En azından kendileriyle çelişmeden maç yönetsinler, onlardan beklenen sadece bu.

Not : Cardozo, Paraguay ve Larissa Riquelme’ye üzüldüm.

İspanya 1 - 0 Paraguay



Turnuvanın en büyük favorilerinden İspanya zorlu bir engeli daha aştı bu gece. Paraguay'ı Davi Villa'nın golüyle aşarak adlarını Almanya'nın karşısına yarı finale yazdırdılar. Bu gol İspanya'nın turnuvada 6., David Villa'nın ise 5.golüydü. 1950'de Brezilya'da düzenlenen kupadan sonra ilk kez İspanya yarı finale çıktı.

Maçın ikinci yarısı çok ilginç olaylara sahne oldu. 1 dakika içinde gelen 2 penaltı kararı, İspanya'nın penaltısının tekrarlatılması ve sonrasında gelişen başka penaltı pozisyonu, atılan golde topun artık girmem lazım içeri demesi. Maçın ilk yarısında tam anlamıyla kilitledi Paraguay rakibini. Xavi'nin uzaktan şutu ve Villa'nın soldan sıfıra inmesi harici pozisyon bulamadı İspanya. Torres'in turnuva başından beri devam eden silik oyunu bu maçta da devam etti. Hafta içi Marca'da düzenlenen ankette bu maçta Llorente'mi Torres'mi Villa'nın yanında çıkması gerekir diye soruldu. Çıkan sonuç ise Llorente olmuştu o ankette. Fakat Del Bosque, golcüsüne güvendi ve bu maçta da şans verdi kendisine. Bu inadı, bu güvenmeleri kendisine zarar veriyor. Torres'den önce ve Torres'den sonra farklı İspanya'lar izledik bugün. Torres'in yerine giren isim Llorente değil Fabregas olsa bile Villa'nın ortaya geçmesiyle bir anda İspanya çehre değiştirdi.


İlk yarıda İspanya'nın etkisizliğinin yanı sıra en çok konuşulacak olay Paraguay'ın iptal edilen golüydü. Yan hakeminde oldukça tereddütte kaldığı bir karardı. Cardozo'nun pozisyon içine girmesi golü iptal ettirdi. Maçın çehresi o andan itibaren değişebilirdi ama o zaman hafızalardan çıkmayacak 2.yarıyı izleyemezdik büyük olasılıkla. İspanya 2.yarı yine etkin olamazken bir anda Pique'nin Cardozo'ya yaptığı penaltı tüm maçın gidişini değiştirdi. Cardozo'nun penaltısını Aziz Iker kurtardı. Maçtan sonra Aziz Iker, Reina'ya şükranlarını sundu, Cardozo'nun penaltıyı vuracağı yeri söylediği için.


Bu olaydan 1 dakika sonra Villa birazda kendisini yere atarak kazandırdı İspanya'ya penaltıyı. Xabi Alonso, ikinci atışı gole çeviremedi ama pozisyonun devamında İspanya'nın 2.penaltısı güme gitti. Yan hakem gözü önünde olan pozisyonu veremedi, aslında yan hakeme gerek olmayan çok açık bir pozisyondu. Artık gol için yaratıldığına inanmaya başlayacağımız Pedro'nun vuruşu direkten döndü, üstüne Villa'nın vuruşu da aynı anda 2 direğe çarptı ama sonunda gol olmaya karar verdi top. Maç sonunda Cardozo'nun yaşadığı hayal kırıklığında İspanyol oyuncuların gidip, Cardozo'yu teselli etmesi çok güzel bir görüntüydü. Kaçırdığı penaltı Gyan'ın kaçırdığı penaltı kadar kritik değildi ama en az onun kadar büyük bir yıkım yaşadı Cardozo.


İspanya'nın rakibi Almanya. Oyun olarak bakarsak favori Almanya gözüküyor. Fakat İspanya'nın turnuvada bu zamana kadar gösterdiği oyundan farklı bir oyun ortaya koyacağını düşünüyorum Almanya karşısında. İspanya, Almanya'nın 2 maçtır yararlandığı boş alanları bırakacak bir takım değil en başta. Bu Dünya Kupası boyunca maç içlerinde zaman zaman iyi oynayarak sonuca gittiler. Bunu her zaman yapabilirler. O potansiyel var İspanya'da. Topun ayaklarında kalmasını isterlerse, benim gözümde engelleyecek takım yok İspanya'yı. Benim yarı finaldeki favorim İspanya. Almanya finale çıkarsa da üzülmem. İngiltere-Arjantin-İspanya hattından finale gelecekler. Hatta grupları katarsak en önemli işi şu ana kadar Almanya yaptı bu Dünya Kupası boyunca. Her şartta harika bir maç olacaktır yarı final maçı.

Sıkıcı geçiyor denen Dünya Kupası, 2 gün boyunca yaşattığı heyecanla inanılmaz bir ivme kazandı. Bunu bekliyordum açıkçası. Geriye sadece 4 maç kaldı, bunun sonunda bu heyecanı tekrar yaşamak için 4 sene daha bekleyeceğiz. Tadını çıkarmak lazım.

Larissa Riquelme



Turnuvanın Paraguay adına en büyük yıldızı açık ara Larissa Riquelme. Son maçta kaçan penaltılar olmasa tamamen takımın önüne geçecekti Paraguaylı model. İspanya'yı eleselerdi verdiği sözü tutup, tutmayacağını görecektik. İspanya maçı öncesi popülaritesi iyice tavan yapmıştı, fırsatı değerlendirip reklamı da almış en dikkat çeken yerine. Fakat istediği gibi bitmedi maç ve Paraguay, David Villa'nın golüyle evine dönmek zorunda kaldı. Bundan önceki maçlarda hep gülen yüzünü gördüğümüz Larissa, bu maç sonucunda göz yaşlarına hakim olamamış. Turnuvanın büyük renklerinden birisiydi Larissa Riquelme. Geriye kalan 4 maçın heyecanında kendisinden çok fazla bahsedilmeyecektir, ilginç bir atraksiyona girmezse. Bu sürece kadar hem Paraguay sempatisini arttırdı hem kendi reklamını yaptı. Turnuvanın en fazla kara geçen isimlerinden birisi oldu.

Almanya 4 - 0 Arjantin



Arjantin'i çok zorlayan bir takım çıkmamıştı bu ana kadar. Nijerya-G.Kore-Yunanistan ve Meksika engellerini aşıp geldiler çeyrek finale. En ciddi rakipleri Meksika olabilirdi o maçta ise hakemin damgası vardı, zor geçecek maç erkenden bitmişti. Zor rakiplerle oynamasalar bile defans-orta saha arası boşluk ve defansın verdiği, güçlü rakipler karşısında açıklar vereceği belliydi. Almanya, bu açıkları, orta sahadaki boşluğu harika kullandı maç boyunca ve Arjantin'e İngiltere tarifesi uygulayarak evlerine gönderdiler. Maçın yarısı tamamen Hollanda-Brezilya maçının kopyasıydı. Baskın olan Almanya, skoru bulan Almanya, istediği gibi top oynayan ve rakibe fırsat vermeyen taraf Almanya. Fakat aynen Brezilya gibi 2.golü bir türlü bulamadılar ilk yarıda. Acaba dünün senaryosu bugün tekrarlanır mı dedik ama Almanya buna izin vermedi.


İkinci yarı başlangıcıyla Arjantin, Di Maria'nın önderliğinde şansını zorladı ama çok kısa sürdü bu şans zorlama. Almanya başta Schweinsteiger ve Muller önderliğinde bozguna uğrattı Arjantin'i. Sadece bu isim değil tabi Klose-Lahm ve Mesut'ta harikalardı. Almanya hakkında konuşurken tek bir adamdan bahsedemiyoruz hepsi çok iyiler, çok formdalar. İşte bu yüzden bugün 4-0'la turu geçen taraf oldular bir anlamda. Bir tarafta takım olarak sonuca ulaşmaya çalışanlar bir tarafta ise tamamen tek adamın ayağına bakarak ite-kaka ilerlemeye çalışan bir takım. Messi, turnuvayı gol atamadan kapatarak elindeki ilk fırsatı kaçırmış oldu. Ronaldo gibi hayal kırıklığı ile sonuçlandırdı turnuvayı. Ronaldo kadar eleştiri almayacaktır çünkü Ronaldo artist, kendini beğenmiş bir adam. Ronaldo'ya topçuluğundan çok vurulan yer bu nokta zaten. Etrafındaki isimlere bakarsak daha fazla ilerlemesi gereken adam Messi olmalıydı ama eleştirilmeyecek Messi rakibi Ronaldo kadar.

Müller'in hakemin verdiği basit bir sarı kartla yarı final maçında cezalı duruma düşmüş olması hem Almanya için hem bizim için çok kötü bir haber. Sadece İspanyollar seviniyordur bu karara. Güney Amerika takımlarının fire vermeden ilerlemesinden bahsederken yarı finalde sadece bir Uruguay takımı kalması da ilginç oldu. Bu postu Cambiasso-Zanetti diyerek bitirmek gerekir herhalde.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Gana 1 (3) - 1 (5) Uruguay


Dünya kupası çeyrek final maçı 120.dakika. Kaleye girmek üzere olan bir topu çıkarmış kısa mesafeden, hemen üstüne 2.top yine üstüne geliyor bu sefer Allah ne verdiyse elinle topu çıkartıp, rakibe penaltı hakkı yanında takımına son bir şans veriyorsun. Dakika 1-15-60 olsa o hareketi yapmaz Suarez ama oda biliyor dakikanın 120 olduğunu ve o top kaleye girdiği an maçın biteceğini, aynı anda tüm hayallerinde suya düşüp eve dönüleceğini. Bakınca topu kafayla çıkarma şansı varmış gibi görünüyor ama en son düşüneceği olaydır direk kafasına gelmeyen topa şansına hamle yapmak. Suarez, kendisine ve futbol mantığına göre doğruyu yaptı, oyun kuralları içerisinde cezasını aldı ve şimdi bakınca finalin kapısını açık bıraktığını görüyoruz.

Asamoah Gyan. Turnuvada attığı 3 golün 2 tanesi penaltıdan geldi. Fakat oynadığı oyunla, fizik gücüyle herkesin sevgisini-sempatisini kazandı. Topun başına geldiğinde kaçıracağını düşünmüyordum. Sırbıstan ve Avustralya maçlarında kullandığı penaltıyı ayak içi sakin bir vuruşla sağ ve sol köşelere göndermişti. İki penaltıda da kalecileri ters köşeye yatırmayı başarmıştı. Bu maçta garantiye gitmeye çalıştı. Sert bir vuruşla kalecinin uzanamayacağı bir yere atmak istedi ama yapamadı Gyan. O an dünyada yerinde olmak istenen son adamlardan birisiydi.


Fakat ilk penaltıyı kullanmak istemesi veya kendisine yöneltilen bu teklifi kabul etmesi dünyada sayılı futbolcuda hatta belki 2-3 isimde çıkacak bir cesaretin, sorumluluk almanın örneğiydi. O penaltıda kolayı seçmedi, kafaya koymuştu topu tavana dikmeyi ve 5 dakika önce yapması gerekeni yaptı bu sefer. Penaltıyı gole çevirmesine rağmen Abreu'nun penaltısından sonraki yaşadığı hayal kırıklığını Gana'da hiç kimse yaşamamıştır ve yaşamayacaktır.

Panenka penaltıları estetik açıdan harika gözükür insanın gözüne. Dünya Kupası finalinde Zidane'ın Buffon'a sıradan bir kaleciye değil Buffon'a attığı penaltı yukarıda Gyan'ın sergilediği cesaretin bir diğer versiyonudur bana göre. Adın, Zidane olunca Dünya Kupası finalinde Buffon'a karşı atarsın tabi o penaltıyı. Juande Ramos'un başında olduğu Real Madrid kendi evinde Getafe ile oynuyor. Hani Pepe'nin kasaplık yaptığı şu meşhur maç. Casquero, panenka penaltısını Casillas'a karşı deniyor ve başarılı olamıyordu sonra sahneye çıkan Higuain 3 puanı Real'e getirmişti. Cesaret işidir, herkes yapamaz. Kalecinin önceki penaltılarda yapmadığı bir anlık duraklaması o penaltıyı zehir eder. Bugün Abreu, gecenin en kritik 2.penaltısında bunu yaptı ve hem turu getirdi hem son penaltıda adama bak dedirtti. Uruguay'da Gana'da yarı finalde rakiplerini zorlayacak potansiyellere sahipler. Çıkan taraf Uruguay oldu ama eksikler can sıkabilir. Suarez yok, Fucile yok sakatlanan Lugano'da yer almazsa yarı finalde Uruguay'ın rüyası kabusa dönebilir.

Brezilya 1 - 2 Hollanda



Brezilya-Hollanda maçı esas beklenen maçtı, güzelde maç oldu ama çeyrek finallerin ilk gününe damgasını vuran Brezilya'nın elenmesi değil Gana-Uruguay maçının son anlarıydı.

Brezilya, harika bir başlangıç yaptı maça. Hollanda defansında Oojer ve Heitinga'nın güven vermediği açıktı ve bunu değerlendirdi Brezilya. Melo'nun pasında Robinho'nun koşusu ile gole ulaştı. İlk yarıda sahada tamamen Brezilya üstünlüğü vardı. Sneijder, Robben, Kuyt topu aldığı an baskı gördüler ve Hollanda'nın Brezilya ceza sahasında Julio Cesar'ı tehdit eden herhangi bir girişimi olmadı. Robben, ilk yarıda iki kez sağdan ceza sahasına girip klasikleşmiş bitirişini yapmak istedi ama Brezilya harika önlem almıştı Hollandalı yıldıza. 2 girişimde de karşısında 3-4 Brezilyalı gördü Robben.

Maçın bana göre kırılma anı Kaka'nın harika ayak içi vuruşunda Stekelenburg'un topu çıkarabileceği en üst noktan çıkardığı andı. Turnuvanın en iyi kurtarışlarından birisi olarak yerini aldı bu kurtarış. Yine Stekelenburg ilk yarının son dakikasında Maicon'un şutuna da dokunarak ilk yarı bitmeden takımının tamamen çökmesini engelledi. İlk yarının Hollanda adına en dikkat çeken hareketi Robben'den geldi. Korner kullanır gibi yapıp Brezilya'ya yedirmeye çalıştığı pozisyonu Alves yemedi.


İlk yarı oyunun her alanında üstün olan Brezilya bir anda kayboldu 2.yarının başlamasıyla. 10 kişi kalana kadar pozisyonda vermediler ama Melo-Cesar anlaşmazlığı bir anda durumun 1-1'e gelmesine yetti. 1-1'den sonra aradığı morali bulan Hollanda'da oyuncular kendisine geldi. Top yapamayan hatta karşı sahaya geçemeyen taraf Brezilya oldu, pres yapan top yapan takım ise Hollanda. Robben'de kendine geldi ve Bastos'u atılmanın eşiğine kadar getirdi. Dunga'da tüm dünyanın gördüğünü gördü ve Bastos'u atılmadan oyundan çıkardı. Juan'ın çok rahat taca vurabileceği hatta biraz daha soğukkanlı olsa uzaklaştırabileceği topu benden gitsin mantığıyla kornere atması sonu oldu Brezilya'nın. Ön direkten aşırtılan topta Sneijder'e dokunmak yetti. 2-1'den sonra sinir sistemi bozuldu Brezilya'nın. Robben'e atılan tekmeler Melo'nun kasıklarına basmasıyla zirve noktaya ulaştı. Melo, 1 asist, 1 kendi kalesine gol ve en kritik anda gördüğü saçma kırmızı kartla boşuna bidon değilim dedi. Robben'e atılan tekmeler demişken Van Bommel yarı final maçında oynayabileceği için hakeme ne kadar teşekkür etse azdır.

10 kişi kalan Brezilya'da topu ileri taşıyacak adam kalmadı yedikleri presin karşılığında. Kaka'nın turnuva başından beri vasat oyunu(ilk yarı hariç), Robinho'nun çöken sinir sistemi ve Hollanda defansının öz güvenini tekrar kazanması maçı Hollanda'ya getirdi. Son dakikada Huntelaar'ın harcadığı pozisyondan sonra resmen ayakta Brezilya gol atsın diye bekledim ama olmadı bu sefer. Futbol tanrıları akşamki maçta nasıl sürprizlere imza atacaklarını düşünüyorlarmış o anda.

Dunga, harika bir ''takım'' oluşturmuş. Brezilya değil başka bir ülke adını taşısaydı yönettiği takım başarılı olarak adlandırılabilirdi ama iş Brezilya olunca beklentiler çok büyük oluyor. Hem sonuç hem sahada oynanan oyun anlamında. Akıllara Diego-Ronaldinho hatta Adriano en azından böyle anlar için kadroda olamaz mıydı sorusu geliyor ama Dunga'nın kurduğu takım teknik adamının söylediği ölçüde en iyisini yapmaya çalıştı. Brezilya, psikolojik olarak çökmese 1-1'den sonra Hollanda'ya azıcık cevap verebilse maçı yinede çevirebilirdi bana göre. Nike'ın Ronaldino yokluğunda bir anda ortaya çıkardığı Write the Future temalı Robinho reklamı da yayına girdikten kısa bir süre sonra patladı ve Robinho evinin yolunu tuttu. Nike'ın laneti devam ediyor.

Yaya Toure M.City'de


Manchester City, transfer bombalarını patlatmaya devam ediyor. David Silva'dan sonra uzun süredir konuştukları bir diğer oyuncu Yaya Toure'nin transferini bitirdiler bugün. Kolo ve Yaya Toure aynı takımda buluşmuş oldular böylece. İlk başlarda paranın verdiği güce inanarak sağa-sola durmadan saçma teklifler yapan City bu sene ilk önce Silva şimdi Toure transferiyle düzgün adımlar atıyor. Verilen paralar fazla mı, değil mi konuşulabilir ama alıcı zengin olunca satan tarafın bu fiyatları istemesi normal. Toure'nin Barcelona kariyeri 2007 yılında başlamıştı. Toure'nin Barca günlerindeki fotoğraflarından oluşan bir albüm hazırlamış Elmundo. Görmek için ; tıklayın.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Geleceği Sen Yaz - Türkiye


Write The Future - Turkey - Geleceği Sen Yaz
Yükleyen patriot1905. - Filmler ve diziler Dailymotion'da

Nike, Write the Future reklam filmlerine Türkiye halkasını da eklemiş. Arda, Nihat, Hakan Balta, Guus Hiddink ve Kerem Tunçeri oynuyor reklam filminde. Yine harika bir reklam ortaya çıkmış olsa da Write the future reklamının lanetinden dolayı senaryonun gerçek olmasından korkuyorum. Bizim oyuncuların sonu reklamda oynayan diğerleri gibi olmaz umarım.