30 Ağustos 2008 Cumartesi

Süper kupa Zenit'in


Futbol işte böyle, sahada oynanıyor. Maç başladığında bu maçı her haliyle istediği belli olan takım Zenit, ne işimiz var bizim burda arkadaş, böyle angarya bir maç da oynanır mı şimdi diye sahada dolaşan da United'dı. İlk yarı boyunca Zenit istisnasız darmadağın etti United'ı, ingiliz ekibi tamamıyle tecrübesi ve Ferdinand, Vidiç defans göbeğine güvenerek oynadı, nasılsa yeneriz edalarında. Rooney henüz virüs'ün etkisinden kurtulamamış anlaşılan, acaip güçsüz ve isteksiz bir oyun sergiledi. Devreyi kazasız belasız atlatmak üzereyken Rus ekibi hakettiği golü devre biterken buldu ve soyunma odasına 1-0'la girdi. İkinci yarı başlarken de durum aynıydı Zenit'in yeni transferi herkesi ipe dizerek çok şık bir gol attı, oyun ve skora göre bu iş bitti deniyordu ama United Sir Alex Ferguson'un yaptığı değişikliklerle " biz maç yapıyorduk dimi " diye uyanınca baskısı arttı ve Vidiç'in ayağından golü buldular. Sonrasında baskıyla geçen dilimde United pozisyonda buldu ama golü bulup maçı uzatamadı. Zaten hiç haketmemişlerdi, kupanın hakeden ve daha çok isteyen tarafa gitmesi iyi oldu. Tribünlerde de Rus istilası vardı, neredeyse tribünlerin %70-75'i Zenit taraftarlarınca doldurulmuştu. Hafta içi maçı da etkilemiş olabilir ama yine de Rusların futboldaki yükselişine güzel bir örnek bu. Bir de artık şu dandik statta Süper kupa oynanmasın, maç ne kadar güzel olsa da stadın şu rutin sıkıcılığı heyecanı feci öldürüyor.

La Liga Başlıyor

La Liga’nın başlamasına 1 gün kala rahat-yakından takip edebildiğimiz takımlara kısa bir bakış atma zamanı geldi diye düşündüm. Geçen sene Real Madrid ve Barcelona ligin büyük bölümünde birbirlerine ikramda bulundular sürekli ama sonlara doğru Real Madrid toparlanıp puan farkını açmayı başardı ve rahat bir şampiyonluk elde etti. Barcelona ise kötü gidişe bir türlü son verememişti ve Villaral’e geçilerek Şampiyonlar Ligi’ne direk katılma hakkını alamamıştı.

Son şampiyon Real Madrid’den başlayalım. Real Madrid geçen seneki kadrosunun üstüne sadece Van Der Vaart takviyesi ile başlıyor. Garay’ı da aldılar bu transfer döneminde ama 1 sene daha Racing Santander’de top koşturacak genç defans oyuncusu. Kendi altyapılarının ürünü olan De La Red’i 1 sene Getafe’ye gönderdikten sonra sergilediği mükemmel formu görüp tekrar geri çağırdılar. De La Red, bol bol forma şansı bulacaktır bu sene takımda. Robinho krizi yaşandı kısa bir süre. Robinho, basının önüne çıkıp gitmek istiyorum dedi ama bir türlü yerine adam alınamayınca işi yokuşa sürdü Calderon ve Brezilyalıyı Chelsea’ye yar etmedi. Bugünde Robinho’nun takımda kalacağını açıkladılar. Real Madrid’in geçen seneden çok farklı bir performans sergileyeceğini düşünmüyorum. Deplasmanlarda aşırı derecede zorlanan bir takım görüntüsünde olacaklar. İspanya’da deplasmanlar her zaman zordur ama Real Madrid geçen sene deplasmanlardan çıkarttığı puanların çoğunu Casillas’a borçluydu. Getafe ve Atletico Madrid maçları Casillas’ın insan üstü performans gösterdiği maçlardan sadece ikisi ve benim aklımda kalıcı yer edinmiş olanları. Real Madrid, sezona çok iyi başladı aslında. Kendi evinde 9 kişi ile Valencia’ya 4 gol attı kupayı aldı, daha sonra Sporting’i 5 leyerek evine gönderdi. La Liga’da mevcut kadrosuyla şampiyonluğun 1 numaralı adayı benim gözümde ama Avrupa’da geçen senenin tekrarını yaşayabilirler. Çok gol atan bir takım görüntüsü oluştursa bile forvette yeterli alternatif yok kadroda. Sakatlık,ceza gibi durumlarda zorlanacaktır bu bölgede. Orta saha ve defansta pek bir eksiği yok takımın alternatiflerde oldukça kaliteli. Aslında Saviola gibi bir isim var denilebilir ama transfer sezonun başında elden çıkartmaya çalışılan ve forma bulduğu dakikalarda şansı iyi kullanamıyor Arjantin’li. Transfer döneminin başından beri bir isim bekledim ama Calderon’un Ronaldo aşkından gözleri kör olmuştu. İlk hafta Riazor lanetini kırmak için sahaya çıkacaklar ama zor olacak Deportivo’yu Riazor’da yenmek.

Bu sene sürpriz adayım Atletico Madrid olacak La Liga’da. Geride kaldıkları zirve heyecanını bu sene yaşatabilirler taraftarlarına. Geçen sene Aguero ve Forlan’ın resmen sırtında taşıdığı takım istikrarsızlığı ve defanstaki sorunlarıyla yine çok fazla ümit vermedi. Bu sene Ujfalusji ve Heitinga ile defansa takviye yaptılar. Kaleye ise Lyon’dan Coupet’i alarak en azından bu mevkide yaşayabilecekleri sorunları azaltacaklardır. Orta sahada zengini bir kadroya sahipler Assuncao ve Banega(kiralık)’yı aldılar orta sahaya. Simao-Maxi-R.Garcia gibi isimler zaten duruyorlar. Forvette harika ikililerinin arkasına La Liga’nın başarılı golcülerinden Sinama-Pongolle takviyesi geldi. Sezonun ilk hedefi Şampiyonlar Ligi’ne kalmaktı ve bunu Calderon’da Schalke’ye karşılık 4-0’lık bir skor alarak başardılar. Aguero, ilk geldiği gün göz önüne alınırsa inanılmaz geliştirdi kendisini. Atletico’nun en önemli ismi olmayı başardı kısa sürede. Geçen sene takımdan ayrılan Torres’i hiç aratmadı diyebiliriz oyun açısından. Bu sene istikrar sağlarlarsa Vicente Calderon’da taraftarının desteğini tamamen arkasına alıp ilginç sonuçlar elde edebilirler. İzlemesi büyük keyif olacak Atletico’yu.

Geçen senenin en büyük hayal kırıklığı Barcelona’ya bakalım. Henry, transferi ile sezon öncesi aşırı havaya giren Barca’nın havası La Liga’da kısa bir süre içinde sönmüştü. Messi’nin sakatlığı da gelince Barca’dan güzel futbol bekleyenler ancak maçların kısa bölümlerinde görebiliyorlardı bunu. Rijkaard’ın yerine Pep Guardiola getirildi takımın başına. Takımın ağır toplarından Ronaldinho ve Deco takımdan ayrılan en önemli isimler oldu bu sene. Ronaldinho’nun gidişini anlıyorum ama Deco’yu göndermeleri hataydı bana kalırsa. Zambrotta-Edmilson-Thuram ve Giovanni’de transfer sezonunda Barca’dan koptular. Takıma takviye olarak gelen isimlerse Hleb-Keita-Caceres-Pique ve Alves oldu. Özellikle Alves tam anlamıyla Barca’nın sistemine oturacak bir isim olacak. Xavi ve Inıesta Euro 2008’de hak ettikler değeri tam anlamıyla aldılar. Bundan önce Barca’nın oyunu sürekli yıldızlarına bağlanırdı Ronaldinho-Messi-Eto’o üçlüsü alırdı aslan payını ama asıl pis şleri yapan, o takımın ilerde bu kadar güzel futbol oynamasını sağlayan 2 isim bir türlü oyunlarının karşılığında hak ettikleri övgüleri tam anlamıyla alamazlardı. Barca’nın ne yapacağını tam kestiremiyorum açıkcası, Guardiola belirleyecek bunu.

Geçen sene ligi 2.sırada tamamlayan Villareal bu senede başarılarını tekrar ettirmek isteyecektir. Pellegrini’ye Riquelme olayı yüzünden gıcık olsam da geçen sene takımına sabırlı şekilde futbol oynattırarak istediğini elde etti. Villarel, göze hoş gelen oyun oynayan bir takım değil,genelde beklerler ve hızlı oyuncularıyla bir anda sonucu bulan bir takım kimliği içinde oldular. Bu sene Altidore,Edmilson,Flores ve Ibagaza transferleriyle sezona giriyorlar. Çok önemli kayıpları olmadı mevcut kadrolarından. Sezon başlarken en büyük handikapları Nihat-Rossi ve Pires üçlüsünün sezona sakat girmeleri olacak. Geçen sene elde ettikleri başarıyı bu sene tekrarlayabileceklerini düşünmüyorum.

Villa-Silva-Joaquin-Albelda-Miguel… Çok kaliteli bir kadroyu nasıl baltalarız, taraftarımıza nasıl azap çektiririz diye düşünen bir yönetim varsa geçen sene Valencia’nın uyguladığı taktiği uygulayabilir. Sanchez Flores, sezona oldukça iyi başlamıştı ama üst üste gelen 2 kötü sonucun ardından apar-topar gönderildi takımın başından. Yerine gelen isim Koeman oldu. Valencia için yıkım bu dakikadan itibaren başladı. Koeman’ın en büyük başarısı Kral Kupası’nı almak oldu. Zaten takımın başında o kadar kalmasının sebebi Kral Kupası’nda devam etmesi oldu. Koeman kovulduğunda takım küme düşme hattındaydı ama daha sonra toparlanıp yılın en büyük sürprizini gerçekleştirmediler. Bu sene takımın başında Unai Emery oalcak. Geçen sene Almeira’ya oldukça güzel futbol oynatan Emery her türlü Koeman’dan başarılı olacaktır. Bu sene en büyük transferleri Silva ve Villa ikilisini takımda tutmaları ve kontratlarını 2014’e kadar uzatmaları oldu. Geçen sene lig devam ederken Koeman ve Flores karşılaştırması yapmıştım. Flores'in 9 maçta aldığı puanı Koeman ancak 21 haftada takıma kazandırabilmişti. Buradan bakılabilir.

Geçtiğimiz sene büyük travmalarla sezona başlamıştı Sevilla. Puerta’nın vefatı üstüne Juande Ramos’un Tottenham’a gitmesi sezon başında istedikleri tempoyu yakalamalarına engel oldu. Bu sene çok sevdikleri Uefa Kupası’nda yollarına devam edecekler. Takımdan çok önemli isimler ayrıldı transfer sezonunda. Alves-Keita-Poulsen üçlüsünü ellerinde tutamadılar. Takıma kattıkları isimlere bakarsak, Poulsen’in yerini Aldo Duscher ile doldurmaya çalışacaklar. Squillaci ve Navarro ile defanslarını güçlendirme yoluna gittiler. Dğer iki transferi de Romaric ve Acosta. Fabiano ve Kanoute hakkında oldukça dedikodu çıkmıştı ama takımlarında kalmayı tercih etti bu iki isim. Uefa Kupası’nda favorilerden olabilirler ama La Liga’da tekrar Uefa bileti için çekişen takımlar arasında olacaklardır.

Geri kalan takımlar arasında bu sene Mallorca’ya dikkatli izlemek lazım. Kadrosunun neredeyse en kilit isimlerini gönderdikten sonra yeni transferleriyle neler yapabilecekler merak ediyorum. Güiza,Navarro,Ibagaza,Jonas’ı mali sorunlar nedeniyle bir çırpıda göndermek zorunda kaldılar. Mehmet Aurelio transferiyle ülkemizde de oldukça adı geçen Real Betis’in kadrosuna 2 senedir çok güveniyordum ama hep hayal kırıklığı yarattılar. Ön liberoya Emana ve Aurelio’yu koyarak seneye giriyorlar. İlerde Sobis var. İlk geldiği zaman büyük umutlar vardı ama Betis gibi bir takımda beklenen çıkışı yapamamasını doğal karşılıyorum. Getafe’de kadrosundan önemli bir isim kaybetmedi. De La Red dışında diyelim gerçi buraya. Soldado gibi La Liga’nın kalbur üstü forvetlerinden birisin kadrosuna kattı. Geçen sene başarılı bir performans sergileyen Esteban Granero’yu da kadrolarında tuttular. Ekvator’dan Jofre Guerron’da bir diğer transferleri, hakkında okuduklarım çok olumlu gözüküyor bakalım nasıl bir performans sergileyecek Ekvatorlu. Tabi unutmadan İbrahim Kaş’da Getafe forması giyecek bu sezon La Liga'da.

İzlerken en fazla zevk aldığım lig saat 21.00'da başlayacak Espanyol-Valladolid maçıyla. Sezon boyunca Ntv ve Ntvspor ekranlarında olacağız. Sezon sonunda Real Madrid şampiyon olsun,La Liga 2 senedir olduğu gibi benim için mutlu bitsin dileğimle bir an önce ligin başlamasını bekliyorum.

La Liga'da bu sezon yapılan transferleri görmek için ; buradan ...

La Liga fikstürü için ; buradan

29 Ağustos 2008 Cuma

Geçmiş olsun Ümit Özat

Köln’e gittikten sonra takımın kaptanlığına da yükselen Ümit Özat şu sıralarda devam etmekte olan Karlshure-Köln maçının 30.dakikasında herkesi korkuttu. Kanalı şans eseri açtığımda Mondragon ve Daum’un gözyaşlarına hakim olamadıklarını gördüm. Spikerin açıklamalarından öğrenebildim durumu. Alman televizyonu o kötü anı göstermeyerek, yayıncılığın en doğrusunu yaptılar. Ümit, bir anda sahada olduğu yere düşmüş. Dilinin boğazına kaçtığı söyleniyor, saha içinde kalp masajı yapıldıktan sonra hemen ambulansla hastaneye götürülmüş. Şu an için durumunun iyi olduğu,bilincinin yerinde geldiği ve sorulan sorulara cevap verdiği söyleniyor.

Büyük geçmiş olsun Ümit Özat’a,çok korkuttu bizleri.

Hafta sonu

30.08.2008 Cumartesi
.
15.30 Utrecht - Psv (Futbol Smart)
16.30 Schalke 04 - Bochum (24)
17.00 Middlesbrough - Stoke (Spormax)
19.20 Watford - İpswich (Futbol Smart)
19.30 Arsenal - Newcastle (Spormax)
20.00 Caen - Psg (Kanal A)
20.00 Kasımpaşa - Adanaspor (D Spor)
21.00 Fenerbahçe - İstanbul Büyükşehir Belediye (Lig Tv)
21.30 Sampdoria - İnter (Ntv Spor)
22.00 Marsilya - Sochaux (Kanal A)
22.45 Benfica - Porto (Spormax)
23.20 Valencia - Mallorca (Ntv Spor) Bant

31.08.2008 Pazar

14.30 Celtic - G. Rangers (Futbol Smart)
15.30 Chelsea - Tottenham (Spormax)
16.00 Milan - Bologna (Ntv Spor)
18.00 Roma - Napoli (Ntv Spor) Bant
18.00 Aston Villa - Liverpool (Spormax)
18.00 B. Münih - Hertha Berlin (24)
20.00 Numancia - Barcelona (Ntv Spor (Bant)
20.00 Samsunspor - Erciyesspor (Futbol Smart)
21.00 Kayserispor - Galatasaray (Lig Tv)
22.00 Deportivo - Real Madrid (Ntv Spor)
22.00 S. Etienne - Lyon (Kanal A)
00.00 Fiorentina - Juventus (Ntv Spor) Bant

01.09.2008 Pazartesi

21.00 Beşiktaş - Konyaspor (Lig Tv)
23.15 Braga - Sporting Lizbon (Spormax)

Uefa Kupası 1. tur eşleşmeleri

Can Bartu'nun çektiği kuralarda temsilcilerimiz bence olabilecek en iyi kurayı çektiler. Belki bir tek Kayseri Rapid'i çekebilirdi ama o grupta herkes güçlüydü biri gelecekti, PSG geldi zor olacak ama olması imkansız denemez. "İlk maçın mutlaka kazanılması lazım" diye klişenin kralını yapasım var. Kezman Türkiye'ye dönmem demişti daha doğrusu Fenerbahçeye dönmem demişti ya şimdi kayseri semaları onu bekliyor olacak. Beşiktaş gene ismini unutacağım bir takımla eşleşti. Metalist Kharkiv'i zorlanmadan geçer siyah beyazlılar. Bu İsviçre ve Galatasaray aşkı ne olacak bilemiyorum ama gene İsviçreli bir rakip çektik. Napoli'nin olduğu bir torbada Bellinzona şeker gibi bir kura. Galatasaray ve Beşiktaş ilk maçlarını deplasmanda, Kayseri içeride oynayacak.

Fotoğraf da İvan Zamorano'nun, 98 yılından, insan ancak sevgilisini böyle öper.

Fernando Torres



Kuralar çekildiğinde hiç aklına gelmiş midir acaba, ya Atletico ile eşleşirsek diye? Dün kura çekimlerini seyrederken bu geldi aklıma, Torres'in pek istemediği gerçekleşti ve 4. torbadan Liverpool'un grubuna Atletico Madrid katıldı. Dramatik denebilecek bir eşleşme bu, çünkü bir zamanlar taraftarın içimizden biri dediği, takım kaptanlığını yaptığı ve çok sevildiği Vicente Calderon çimlerine bu sefer Liverpool'un en büyük gol umudu olarak çıkacak. 22 Ekim Torres'in hayatında her zaman farklı bir yere sahip gün olacak.

Super Cup



Manchester United -Zenit Show TV 21:45 Canlı

Fazla birşey yazmaya gerek yok aslında. Uefanın süpriz ismi Zenit ve son CL şampiyonu United bu akşam 2.louis stadında karşı karşıya gelecekler. Dick Advocaat, Sir Alex Ferguson için dünyanın bir numaralı teknik direktörü demiş. Artık ne adına söyledi bilemiyorum ama Sir bu numaraları yemez sanki, sağol caniko der işine devam eder. United olması gerekeni yapmak için sahaya çıkarken Zenit bir süpriz peşinde koşacak. Güzel, keyifli bir maç olur umarım

UEFA muhtemel rakipler

Listenin bizim temsilcilerimizle olan kısmını aldım. Temsilcimiz Beşiktaş 1. grup'ta Kayseri 2.grup'ta Galatasaray ise 4. grup'ta kura çekimine katılacak. Beşiktaş ve Galatasaray seribaşı olmaları sebebiyle muhtemel rakipleri nispeten daha kolay, Kayseri ise tam anlamıyla ateşe düşecek. Muhtemel rakipleri arasında Portsmouth, Sevilla, PSG, Sampdoria ve belki de en akla yatkını Rapid Bükreş var. Zor bir kura onları bekliyor. Beşiktaşın rakipleri açıkcası eledikleri Bosna takımından çok da iyi takımlar değil, gene kolay bir kura çekecekler. Galatasaray'ın grubunda ise Napoli ve Standart Liege dışında elle tutulur bir takım yok, formda bir Galatasaray bu takımların hepsini rahat eler.

Kura çekimi saat 14:00'da , adettendir tahminimizi de yazalım

Galatasaray - Nec Nijmegen
Beşiktaş - Banik Ostrava
Kayseri - Sampdoria

Robinho


Transferden önce yapılan işlerde bir bu yapılmamıştı, Peter Kanyon sayesinde bu da oldu. Chelsea Robinho transferini resmileştirmeden önce internet sitesinde Robinho formalarının satışına başlamış gözüküyordu. Burda gözüken büyük bir hata var olay duyulur duyulmaz da zaten siteden kaldırıldı. Peter Kanyon akıllı adamdır şaşırdım açıkcası belki de altında başka bir hamle yatıyordur kimbilir, keza Marca dün olayı duyururken biraz kızgınlıkla beraber kısa bir süre içinde brezilyalı oyuncu için belki de yakında Londraya uçup sağlık kontrolünden geçecek diye yazmıştı. Bugün biraz daha kızgın bir tavır sergilemişler, Robinho özür dileyecek ve Madrid klubünün Chelsea'nin son teklifini de reddettiğini ve oyuncunun önümüzdeki sezon Madrid'de oynayacak diye yazmışlar. İşler iyice karışıyor bakalım neler olacak.

Colts Fan


Bu ne ya ...

Kuralar

Dün malum Champions League kuraları çekildi. Kuralara kısaca bir gözatalım;

A ve B gruplarında büyük bir aksilik olmazsa favoriler rahat rahat çıkarlar, C grubunda Barcelona maçlarını oynamasın bile o derece, ikinci olacak takım Sporting ve Shaktar maçları belli eder, Gerets gene mi Liverpool gene mi PSV demiştir ama son torbadan Atletico'nun gelmesi de onların şanssızlığı. Bu grup gerçekten karışır gibi, E grubunda United ve Villar bir üst tura çıkıp yollarına devam ederler, F grubunda gene favoriler oldukça şanslı ki güç farkı çok fazla, Fenerbahçe'nin yer aldığı G grubu Arsenal'i bir kenara koyarsak ( ki onların da genç takım ve form tutma problemleri var ) kalan üç takım arasında sıkı bir ikincilik mücadelesi yaşanacak. Fikstür olarak bu üçlünün arasında en dezavantaja sahip takım Fenerbahçe, ilk maçı Porto deplasmanında oynamak, iki maç üstüste Arsenal ile oynayıp kapanışı Kiev'in soğuğunda yapmak ki bir kötü başlangıç herşeyi berbat edebilir. Son grupta ise Real Madrid ve Juventus gene uzak ara 1. ve 2.cilik mücadelesi yaparlar gibi, Zenit belki sıyrılır diyeceğim ama o da zor gözüküyor. Bate için de umarım kötü rekorlara imza atmazlar, özellikle Barnebau'da.

Fenerbahçe Fikstürü

17 Eylül / Porto - Fenerbahçe
30 Eylül / Fenerbahçe - Dinamo Kiev
21 Ekim / Fenerbahçe - Arsenal
5 Kasım / Arsenal - Fenerbahçe
25 Kasım / Fenerbahçe - Porto
10 Aralık / Dinamo Kiev - Fenerbahçe

28 Ağustos 2008 Perşembe

Antonio Puerta



Tam 1 sene önce Puerta daha 22 yaşındayken aramızdan ayrılmıştı. Daha sol kanattan çok bindirmeler yapacaktı Sevilla formasıyla. Getafe maçında bayılıp daha sonra soyunma odasına götürüldü ama orada geçirdiği kalp kriziyle hastaneye kaldırıldı ve hepimizi üzdü. İşin en trajik yönlerinden biriside Puerta'nın eşi o sırada hamileydi. İspanya'da forma numaraları yüzünden Sevilla'nın 16 numaralı formayı Puerta anısına kaldırılma isteği reddedilmişti, bu teklifi kabul etmeyenlere diyecek fazla sözüm yok zaten. En son Euro 2008 kupa töreninde Sergio Ramos unutmamıştı Puerta'yı. Her zaman hatırlanacak bir isim olacak Antonio Puerta biz futbolseverler için.

Huzur içinde yat Puerta.

Ramon Calderon

Real Madrid'in sevimli başkanı Calderon yine bir yaz döneminde flaş transfer konusunda sınıfta kaldı. Geçen sene Kaka ve Fabregas için tüm yaz boyunca oyuncu ve klüplerine teklifte bulunup devamlı red cevabı alması, bu senede Marca ve AS'la ortaklaşa yürüttükleri "Ronaldo bize gelsin" " Sevenleri ayırmayın" kampanyasının yine hüsranla sonuçlanmasıyla, madrid ekibinde rota Villa ve Cazorla'ya çevrilmişti. Ronaldo'ya yapılanın bir benzerini Villa için Marca uyguladı transfer bedellerini 45 milyon, yetmedi mi o zaman 45 + Dela Red gibi fantastik başlıklar geçen hafta hep manşetlerdeydi. Önce Cazorla ilk darbeyi vurdu başkan Calderon'a ki bu iki transferde daha çok bitmiş gibi gözüken isim oydu, Villarreal ile sözleşmesini yeniledi ve klübünde kaldı. Dünde Villa Valencia'yla olan sözleşmesini 2014'e kadar uzattı. "Real Madrid istediği adamı istediği zaman alır" söylemine vurulan ağır darbeler bunlar, tabi Calderon'un oyuncak isteyen küçük çocuk gibi tavırları da bunda en büyük etken daha geçen seneki Kaka ve Fabregas'a karşı sürdürülen ısrar unutulmamışken, üstüne tüm yaz boyunca Ronaldo için uğraşılması, transferin bitimine sayılı günler kala Villa ve Cazorla'da yaşananlar Calderon'un stresinin tavan yapmasına neden olan şeyler. Marca'da çözüm bitmiyor tabi başlıklar değişmiş ve yeni isim Huntelaar olarak belirlenmiş.

Damat "Kun" Paşa


Dün Calderon'da oynanan maçta Schalke karşısında Kun Aguero yine iyi oyununu golle süsledi. Kayınpeder D10's yine tribündeydi tabi.
Öyle kayınpedere böyle damat yakışır hakikaten...

Recopa Sudamericana Boca'nın




Güney Amerika'nın süper kupası olan Recopa Sudamericana'yı kazanan belli oldu.

İlk maçta bir diğer arjantin ekibi Arsenal'i Avellanada'da 3-1'le geçen Boca Juniors, Buenos Aires'te dün oynanan maçta 2-2 berabere kalarak kupaya uzandı. Boca Juniors bu sonuçla kupayı 4.kez müzesine götürmüş oldu ve bunlardan 3'ü son 4 senede kazanılmış kupalar.

Steaua Bükreş 1 - 0 Galatasaray

İlk maçta hatalı kadro seçimi ve Aykut’un maçın başında planları bozması sonucunda avantaj verilmişti Bükreş’e. Hala anlayamadığım bir tercih 5 stoperle ASY’de sahaya çıkmak. 2 önemli maç oynadı Galatasaray bu arada. Süper Kupa finali ve Denizlispor maçı. Kayseri maçının 2.yarısını bir kenara alırsak geride kalan sürede düzgün bir oyun izleyemedik takımdan. Denizli maçında bile rakip 10 kişi kalmasına rağmen alışık olduğumuz Galatasaray baskısı sahada yoktu. Yinede herkes de büyük umut vardı Bükreş deplasmanı öncesi. Bu takımın kendi oyununu oynamasını bekliyorduk o zaman geçilirdi bu zorlu deplasman. Fakat koca maç boyunca Kewell’ın direkten dönen topu hariç işte bu pozisyon diyebileceğimiz bir atağı yok takımın. Bu dakikadan sonra Uefa’da bir şeyler başarmak zorunda bu takım. Avrupa’da tamamen unutulmak üzere Galatasaray. Taraftarı heyecanlandıran-havaya sokacak transferlerle sezona girildi ama Şampiyonlar Liginden elenilerek o hava birazda olsa kaybolacaktır. Takımda şu an 7 yabancı var. Mecbur bir isim yedekte bekleyecek. Umarım Skibbe bu isimi Lincoln olarak belirler en azından formanın garanti olmadığını, savaşarak alınacağını anlamış olur Brezilyalı.

Gecen diğer maçlarında temsilcimiz Fenerbahçe,kendi evinde Partizan’ı 2-1 ile eleyerek gruplara katılmaya hak kazandı. Ayrıca Devler Lig’ne 3.torbadan katılıyor Fenerbahçe. Atletico Madrid’de 1-0 mağlup olduğu maçın rövanşını 4-0 gibi net bir skorla kazanarak uzun yıllar süren hasretini dindirmeyi başardı. Çok akıllıca, eksikleri kapatacak transferler yapmışlardı bu sene ve karşılığını yarıştıkları tüm kulvarlarda alacaklardır diye düşünüyorum. Maradona'da damadı Aguero'yu izlemeye gelmiş bu maç için Calderon'a. Aguero,yine boş geçmemiş Schalke'ye karşı. Benitez’in Liverpool’u 117.dakikada Kuyt’un golü ile turu zorda olsa geçmeyi başarabilmiş Liege karşısında. Büyük bir sürpriz çıkabilirmiş ön elemelerden.

Gecenin toplu sonuçları ;

Panathinaikos (Yunanistan) - Sparta Prag (Çek Cumhuriyeti) (2-1): 1-0
Petrzalka (Macaristan) - Juventus (İtalya) (0-4): 1-1
Wisla Krakow (Polonya) - Barcelona (İspanya) (0-4): 1-0
BATE Borisov (Belarus) - Levski Sofia (Bulgaristan) (1-0): 1-1
Kaunas (Litvanya) - Aalborg BK (Danimarka) (0-2): 0-2
Dinamo Kiev (Ukrayna) - Spartak Moskova (Rusya) (4-1): 4-1
Steaua Bükreş (Romanya)- Galatasaray (Türkiye) (2-2): 1-0
Fenerbahçe (Türkiye) - Partizan Belgrad (Sırbistan) (2-2): 2-1
Basel (İsviçre) - Vitoria Guimaraes (Portekiz) (0-0): 2-1
Atletico Madrid (İspanya) - Schalke (Almanya) (0-1): 4-0
Dinamo Zagreb (Hırvatistan) - Shakhtar Donetsk (Ukrayna) (0-2): 1-3
Marsilya (Fransa) - Brann Bergen (Norveç) (1-0): 2-1
Olympiakos (Yunanistan) - Anorthosis (Güney Kıbrıs) (0-3): 1-0
Slavia Prag (Çek Cumhuriyeti) - Fiorentina (İtalya) (0-2): 0-0
Arsenal (İngiltere) - FC Twente Enschede (Hollanda) (2-0): 4-0
Liverpool (İngiltere) - Standard Liege (Belçika) (0-0): 1-0 (Uzatmalar sonunda)

26 Ağustos 2008 Salı

NBA tehdit altında mı?

Bir çoğunuzun bildiği gibi bu yaz NBA’den Avrupa’ya ufak çaplı bir göç yaşandı. Ancak ben bunun biraz da medyanın abartısı olduğuna inanıyorum. Bunu görmek için öncelikle Avrupa’ya dönen oyuncuların listesine bir göz atalım:

Josh Childress, Nenad Krstic, Carlos Arroyo, Jannero Pargo, Bostjan Nachbar, Carlos Delfino, Gordan Giricek, Jorge Garbajosa, Primoz Brezec, Carlos Navarro, Earl Boykins.

Hemen şu notu da ileteyim: Childres, Arroyo, Pargo ve Boykins hariç bu isimlerin hepsi NBA’e gelmeden önce Avrupa’da önemli takımlarda forma giydiler. Yani aslına bakarsanız Avrupa'nın bu oyuncuları çalmasından çok, oyuncuların başladıkları yere dönmeleri söz konusu.

Bunların içinden NBA’e henüz yeni gelen Garbajosa ve Navarro’ya değinelim. En başta Navarro Memphis’e İspanyol arkadaşı Pau Gasol ile oynamaya gelmişti. Gasol Lakers’a adeta bir “hiç” karşılığı takas olunca Navarro’nun morali zaten bozuldu. Ayrıca bu takasla, Memphis Grizzlies takımı playofflar için savaşacak bir takım olma yolundan 5 sene uzaklaştı. Ek bir bilgi de verelim: Kendisinin Barcelona’daki bonservisi 3 milyon dolardı, Memphis bunun sadece 500 bin dolarını ödedi. Geri kalan parayı Navarro NBA’den kapacağı bir kontrat sayesinde kendi cebinden vermeyi planlıyordu. Fakat hiç bir şutör guardı savunamayacak kadar ufak bir kalıba sahip olan Navarro’ya, NBA’deki takımların iyi bir kontrat vermeyeceği aşikardı. Böylece Navarro eski takımına döndü. Garbajosa’da ise durum farklı. Kurt oyuncu Toronto taraftarı için tatlı bir sürpriz niteliğindeydi adeta. Kimse onun bu kadar başarılı olmasını beklemiyordu. İlk sezonunda yeteneğini ve oyun bilgisini kanıtlarcasına 30 civarı dakika aldı. Fakat sezonun sonuna doğru bileğinden ve dizinden talihsiz bir sakatlık geçirdi. Öyle bir sakatlıktı ki, ciddiyetini anlamak için pozisyondan sonra dönüp o yöne doğru bakan Al Jefferson’ın yüzünü görmeniz bile yeterliydi. Hemen ameliyat olan Garbajosa’nın iyileşme süreci doktorlar tarafından 6 ay olarak belirlenmişti. Buna rağmen Garbajosa 4 ay sonunda, bileği hala şiş durumdayken ve üstüne üstlük Raptors takımı şiddetle karşı çıkarken, 2007 Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda İspanya Milli Takımı'nın formasını giydi. Raptors belki onu affedebilirdi ama 2007-2008 sezonu başında bileğindeki sorunlar nedeniyle rahat hareket edemeyen Garbajosa’nın kontrollerinde bileğinin ve bacağının doğru şekilde iyileşmediği tespit edildi. Yeniden ameliyat edilen Garbajosa sezonu kapadı. Raptors da anlaşmasını satın alarak kendisini serbest bıraktı. Şimdi, böyle takımın tavsiyelerine isteklerine uymayan, geçtiğimiz sezonun tamamında maç yapmamış bir adamı hangi NBA takımı alacak? Tabii ki hiç biri. O da doğal olarak Avrupa’ya dönüş yaptı.

Gelelim beklentileri karşılayamayan, NBA’de istedikleri kontratı alamayacak oyuncular bölümümüze. Sıra Primoz Brezec’te. Indiana tarafından draft edildi ve 3 yıl boyunca bu takımda hiç şans bulamadı. Ardından NBA’e yeni katılan Charlotte Bobcats adeta onun kurtarıcısı oldu ve expansion draftında Brezec’i seçti. Bilmeyenler için expansion draftını kısaca anlatayım. Bu draft lige yeni bir takım katılırken kadro kurabilsin diye yapılır. Geri kalan her takım 8 oyuncusunu korur ve yeni takım bu oyuncuları seçemez. Tabii ki çok daha detaylı kuralları var ama konumuz bu değil. Kısacası Pacers Brezec’ten umutlu olmadığı için, onu korumamıştı. Kendisinin Bobcats takımında ilk 2 yılında Okafor ile birlikte iyi bir ikili oluşturduğu söylenebilir. Fakat bir sonraki sezonun başında Brezec aşırı kilo kaybı ve halsizlik ile boğuştu. Okafor’un pivota kayması ve 4 numaralı pozisyonun çok kalabalık olması (Herrmann, G. Wallace, Sean May) nedeniyle Brezec kendisini bir anda benchin derinliklerinde buldu. Geçtiğimiz sezon ise small ball (Kısa oyuncularla fast-break'e dayalı strateji) oynama isteğiyle yanıp tutuşan Sam Vincent’ın gazabına uğrayan Brezec, ardından Detroit’e takas oldu. 15 maç kadar bu şehirde kalan Brezec’in Amerika turu Toronto’da sonlandı. İşin ilginç tarafı Brezec’ten inatla yararlanmayan Sam Vincent’ın, Detroit’ten aldığı Nazr Mohammed’e maç başına 30 civarı dakika vermesiydi. Kısacası Brezec 7 senelik başarısız bir NBA kariyerinin ardından Avrupa’ya kaçtı diyebiliriz.

Nachbar’ın hikayesi ise biraz daha değişik. Draft edildiği Houston’da üç sene boyunca yeterli şansı bulamayan Nachbar, New Orleans Hornets’da kenardan gelerek skor katkısı yapmaya başladı. Bu takımdaki ikinci sezonunda ilk 5’e yerleşmişken ve hatırı sayılacak dakikalar alırken bir diz sakatlığı nedeniyle yerini Desmond Mason’a kaptırdı. Daha sonra da Nets’e trade oldu. Burada Carter ve Jefferson’ın ardından altıncı adamlığa soyunan Nachbar 2 senedir kenardan gelerek bulduğu 10 sayı ile takıma katkı yapıyordu. Taa ki Nets bu yaz Jefferson’a karşılık forvet pozisyonuna Yi ile Bobby Simmons’ı alıp, bununla da yetinmeyerek serbest forvetlerden Najera ve Jarvis Hayes ile sözleşme imzalayana kadar. Nets’in geleceğinde yeri olmadığını gören Nachbar da, Amerika’da hayal edemeyeceği bir paraya Avrupa’ya gitti. Zaten kendisine Amerika’dan da herhangi bir takım teklif yapmamıştı.

Carlos Arroyo’dan bahsedecek olursak; ilk iki sezonunda hiç şans bulamadığı Toronto’dan ayrıldı, Denver onu kadrosuna dahil etti. Burada da arka planda kalan oyun kurucu, bu sefer Utah’ın yolunu tuttu ve aradığı ortamı buldu diyebiliriz. Sezon boyu 30 dakikalara kadar çıkan süreler alması ona güvenildiğini gösteriyodu fakat sonraki sezon koç Sloan ile yaşadığı tartışma onun Utah macerasını sonlandırdı: Pistons’a takas oldu. İki sene boyunca Billups ve Hamilton’ın arkasında dakika bulmakta zorlanan oyuncu son olarak Orlando Magic’e takas edildi. Bu takımda 3 senedir Nelson’ın arkasında yedeklik görevini üstlenen oyuncu, geçtiğimiz sezon playofflardaki 10 maçta ortalama 5 dakikayı zor gördü. Ayrıca yazın Anthony Johnson ile kontrat imzalayan Magic bir anlamda Arroyo’ya güvenmediğini gösteriyordu. O da bu takımda daha fazla durmadı ve İsrail’e gitti.

1998’de New Jersey’e imza attığından beri ligde olan Boykins ise 2002 yılında 68 maça birden çıkarak ligde kalıcı olabileceğini göstermişti fakat dakikaları çok kısıtlıydı. 2003 yılında Warriors’da sürelerini 20 dakika civarına çekebildi. Bu onun kariyerinin dönüm noktasıydı, çünkü Denver Nuggets onu beğenip 4 sene boyunca altıncı adamı yaptı. Dakikaları hep 25 civarlarındaydı. 2006-2007 sezonunun sonuna doğru sakatlıklarla boğuşan Bucks, Boykins’i takas yoluyla aldı. Kısa boylu oyuncu burada 33 dakika ortalama tutturdu. Geçtiğimiz sezonun başında daha çok para kazanabilmek için takımları parmağında oynatma girişiminde bulunan Boykins, kendi bindiği dalı kesti ve sezonun ikinci yarısına kadar oynayacak takım bulamadı. Daha sonra sakatlıklarla boğuşan Bobcats takımıyla anlaştı fakat orada da sadece ortalama 15 dakika alabildi. Boyu ve ufak kalıbı yüzünden savunmada çok yetersiz kalan ve 32 yaşına gelen Boykins de NBA’de şişkin bir kontrat bulması zor iken, 3.5 milyon dolara İtalya’yı tercih etti.

Aslında Gordan Giricek’e direk olarak başarısız damgası vurmak istemiyorum ama onu da bu kategoriye sokmak durumundayım. Kendisi Avrupa’dan büyük bir skorer olarak gelmişti ve bunu da NBA’deki ilk iki sezonunda çok iyi yansıtmıştı. Sonraki yıl halen dakikalar alıyor olsa da, takımdaki rolü biraz geri plana atılmıştı. 2005-2006 sezonuna ise Raja Bell’in ayrılmasını fırsat bilen Giricek sezona çok iyi başlamıştı ve Sloan da ona bol bol oynama fırsatı sunuyordu. Ancak aşil tendonundan geçirdiği sakatlık sebebiyle sezonun yaklaşık olarak kalan 40 maçını kaçırdı. Ertesi yıl, takıma katılan Derek Fisher ve gelişimini hızla sürdüren Deron Williams’ın dakikalarını çalması onu kötü etkiledi ve 19 dakika-8 sayı ortalamaları ile en kötü sezonunu geçirdi. Geçtiğimiz yıl ise Kyle Korver karşılığında 76’ers takımına takas oldu, yeniden yapılanma yolunda olan ve gençlere önem veren 76’ers çok geçmeden onu Phoenix’e yolladı. Phoenix’in dar kadrosunda, kenardan gelen bir skorer olarak iş yaptı. Temmuz ayında serbest kalan şutör guard, Fenerbahçe ile 2 yıllığına 5 milyon euro karşılığında anlaştı. Kendisine San Antonio Spurs de talip olmuştu ama yine yedek olup maç başına 15 civarı dakikalar almak yerine parayı ve bir takımın lideri olmayı tercih etti Giricek.


Şimdi de sıra geldi NBA’de bir nebze başarılı olsalar ve NBA takımlarından teklif alsalar da bununla yetinmeyenlere: Pargo ve Delfino. Önce Delfino’dan başlayalım. İlk 3 sezon boyunca, Pistons takımında Prince ve Hamilton’ın arkasında dakika bulmasını açıkçası zaten pek kimse beklemiyordu. Geçtiğimiz sezon Toronto Raptors’a takas olduğunda kalabalık kadroya rağmen onun iyi işler yapacağını düşünüyordum. Öyle de oldu: Dakika almak için Bargnani, Moon ve Kapono ile mücadele eden Delfino, Sam Mitchell’dan 25 civarı dakikayı kaptı ve 9 sayı 4.5 ribaund ortalamaları tutturdu. Bu yaz serbest kalan Delfino, Spurs ve başka NBA takımlarının onunla ilgilenmesine rağmen 3 yıllığına 30 milyon dolara Khimki takımına gitti. Pargo’ya gelecek olursak. İlk iki yılının büyük çoğunluğunda Lakers ve Raptors’da hemen hemen hiç oynama fırsatı bulamadı. İkinci sezonun sonlarına doğru Bulls’dan 10 günlük bir kontrat kapan Pargo, çıktığı maçlarda iyi bir performans sergileyince sezon sonuna kadar takımda kaldı ve 13.5 sayı ortalaması tutturdu. Gordon ve zaman zaman şutör guard oynayan Deng’in takıma o yaz dahil olması belki de onun talihsizliğiydi. Kenardan gelip kısıtlı dakikalarla takıma enerji veren adam rolünü 2 sene boyunca oynadı Pargo. Hornets, 2005 sezonu sonunda serbest kalan oyuncuyu, kadrosuna dahil etti. İki sezondur yaklaşık 20 dakika ve 8.5 sayılık ortalama tutturdu. Yeniden serbest kalan Pargo, Dynamo Moskova ile vergilerden arındırılmış şekilde 3.5 milyon dolarlık bir sözleşme imzaladı. Amerika’daki vergiler düşünüldüğünde, NBA’de alabileceğinin en az 2 katı diyebiliriz.
Diğerlerinden ayırdığım 2 oyuncu kaldı geriye: Childress ve Krstic. İkisi de NBA’deki dördüncü sezonlarını tamamladılar ve Avrupa’nın yolunu tuttular. Onları neden ayrı tuttuğum zannedersem açık, ikisi de takımlarında son derece başarılı oyunculardı. Takımlarında 30 dakika civarı görev yapıyolardı. Ayrıca Nets’de Krstic ilk 5’in değişmez oyuncusuydu. Kidd ile beraber oynadığında, orta mesafe şutu sayesinde çok başarılı olan Krstic, iki sene önce NBA’in kayda değer uzunlarından biri olmak için çok önemli adımlar atmıştı. Sezonun ilk 25 maçında 17 sayı 7 ribaund ortalamalarını tutturmuştu ve çok formaydı. Ancak 26. maçın ortalarında, dizindeki ön çapraz bağlar kopan Krstic, şanssız bir şekilde sezonu kapadı. Bu belki de Nets takımının şu andaki halinin başlangıcı oldu diyebiliriz. Ameliyattan sonra sahalara dönme gününü 12 ay sonraya veren doktorlara rağmen, Krstic sonraki sezonun başında yani verilen günden 2 ay önce sahadaydı. Bir türlü beklenen performansı gösteremeyen Krstic’in dizinin yeteri kadar iyileşmediği ortaya çıktı, ayrıca kendisi mental olarak da hazır değildi. Dizine yüklenmekten korkuyordu. Bunun üzerine sezon ortasında 2.5 ay dinlendirilen Krstic, son iki ayda yavaş yavaş rotasyonda önemli dakikalar almaya başladı. Ancak tabii ki bu performans ve Krstic’in dizi hakkında NBA GM’lerinin kafalarındaki soru işaretleri, onun bu sene iyi bir kontrat almasını imkansız hale getirdi. O da haftada maximum 2 maç yaparak dizini güçlendirmek için ve 2 yıllığına 9 milyon doları reddedemediği için Triumph Moskova’ya imza attı. Geldik büyük sükse yaratarak ayrılan Childress’a. Hawks’un önemli oyuncularından biriydi, hatta jokeriydi diyebiliriz kendisi için. Şutör guard ve kısa forvet pozisyonlarında toplam 30 dakikanın üzerinde süre alıyordu. Atletik yetenekleriyle hem hücumda hem savunmada rakiplerine üstünlük kurabilen Childress, oyunun her yönünde takıma katkı yapmasıyla tanınır. Hawks takımı da böyle bir oyuncuyu elinden kaçırmamak için çok güzel bir teklif yaptı: 5 yıllığına 34 milyon dolar. Ama o, bu kontratı kabul etmeyip, 3 yıllığına 20 milyon dolar karşılığında Olympiakos’a gitti. İlk bakışta aynı paraya gitmiş gibi gözükse de, vergi farkları nedeniyle aslında kontratlar arasındaki oranı yarı yarıya olarak görmemiz lazım. Ayrıca Childress'ın her sene sonunda konratrını tek taraflı feshetme hakkı var. Bu da aslında NBA platformunun gücünü gösteriyor. Pişman olması durumunda Childress'ı gelecek sene bile NBA'de görebiliriz.

Bu transferlerin detaylarına indikten sonra, Avrupa’nın NBA’e gerçekten büyük bir tehdit oluşturup oluşturmadığını sorgulayalım. Şu anda giden oyunculara bakacak olursak, ortada bir tehdit görünmüyor. Açıkçası ben Childress, Krstic ve belki Delfino'yu saymazsak, geri kalan oyuncuları NBA’de izlemeyeceğim için bir eksiklik hissetmiyorum. Ancak Avrupa takımlarının Kobe ve Lebron gibi isimlere kontratları bitiminde 50 milyon dolar teklifler sunacağı konuşuluyor. Bu iki oyuncuya, "Bu tarz bir teklifler karşısında kararınız ne olur?" diye sorulduğunda cevapları "Çok büyük para elbette düşünürüm" oldu. Onlar gibi büyük yıldızlardan bir veya iki tanesiAvrupa’ya gidecek olursa işte o zaman NBA çok büyük yara alır. Hatta Kobe ve Lebron gibi isimleri bir kenara bırakalım. Gelecek sene serbest kalabilecek birkaç isime bakalım. Mehmet, Hidayet, Granger, Bibby gibi takımları için büyük önem taşıyan oyuncular eğer Avrupa yolunu tutmaya başlarlarsa işte o zaman NBA için tehlike çanları çalıyor demektir. Peki ya şu anda çalıyor mu? Bence evet ama henüz çanın sesi neredeyse duyulmuyor bile. Çünkü NBA halen dünyanın en büyük basketbol platformu ve binlerce basketbol oyuncusunun hayalindeki lig. Yine de NBA yönetimi bu konuyla ilgili önlemler almalı diye düşünüyorum. Avrupa takımlarının bu kadar büyük paralar teklif edebilmelerinin iki sebebi var. Birincisi Amerikan takımlarının kar amaçlı, Avrupa takımlarının ise başarı amaçlı kurulmuş olmaları. İkincisi ve en önemlisi ise Euro’nun Dolar’a karşı olan üstünlüğü. Amerika açısından baktığımızda, bir başka büyük problem ise, NBA’in maksimum kontrat ve salary cap kısıtlamaları. Avrupa’da böyle bir dert yok. Ben yakında bu iki kısıtlama ile ilgili yeni yönetmelikler düzenleneceğini düşünüyorum. Başka türlü Avrupalılar’ın verdiği bu paralara karşı savaşmak çok zor olacaktır.

Milan Baros

5-6 günlük bir tatil kaçamağı yaptık ama bu sırada futbol gündemi ve transfer piyasası boş durmamış. Neti ve televizyonu tatilimize sokmak istemediğimiz için futbol gündeminden uzak kaldık. Açıkcası bayağı zor geldi bu olay. Sheva’nın geri dönüşünü,Real-Valencia arasında oynanan harika geçtiği söylenen maçın özetini yeni indirdim daha. Hakkında çok yazdığımız Robinho ipleri iyice koparmış, Real Villa’ya saldırmış. Senderos-Silvestre-Cisse takım değiştirmişler.

Sabah yoldan gelip bilgisayarı açar açmaz Galatasaray’ın beklenen forvet transferini bitirdiğini gördüm. Milan Baros’u artık sarı-kırmızılı forma altında seyredeceğiz. Bu sene yapılan transferlerin hepsi isimli-bilinen adamlar olması ciddi anlamda çok sevindirici. Meira-Kewell-De Sanctis ve son olarak Milan Baros. Baros’un son dönemlerde oldukça belli bir istikrar sorunu olmasına rağmen bizim takımda iş yapabileceğini düşünüyorum,takıma büyük güç katacaktır Çek golcü. Nonda ve Ümit gibi iki tane kaliteli santrafora sahibiz ve bunların yanına yine üst düzey bir isim olarak adlandırabileceğimiz Baros eklendi. Tek sıkıntı mecbur yedek kalacak oyunculardan birisinin veya taktiğe göre ikisinin sorun çıkartması olur Galatasaray için. Tabi benim hala şüpheyle yaklaştığım Skibbe’nin bu kadar geniş kadronun altından kalkıp-kalkamayacağını hala kestiremiyorum. Sezon öncesi Galatasaray incelemesinde yazdığım gibi bu takım son yıllarda gördüğüm en geniş-en alternatifli kadro. Oyuncuların bir çoğu çok yönlü oynayabilien, joker olarak adlandırabileceğimiz isimler. Süper iş çıkarttı yönetim bu sene, gerisi ise Skibbe’ye kaldı. Bu kadro Şampiyonlar Ligi’ne kalamazsa oldukça yazık olacak.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Welcome Back

Bazı transferleri hiç anlamam. Herhangi bir sorunun sıkıntın yoktur, takımını da seversin ama başka bir klübe gidersin. Tıpkı zamanında Milan ve Shevchenko'da olduğu gibi. Londra'ya transfer olurken Shevchenko çocuklarının eğitimi dolayısıyla böyle bir karar aldığını söylemiş ve Chelsea'yle sözleşme imzalamıştı. Tabi Londra'nın puslu ve soğuk ortamında Milano'nun ateşini bulmak zor olunca Shevchenko'da da düşüşün kralı yaşanmıştı. 47 maç ve sadece 9 gol, Shevchenko'yu bilenler için kabul edilmesi zor bir performanstı, çok konuşuldu onun için, klüp sahibinin yüzünden kalıyor vs vs diye. Reserve ligde bile oynadı. Bu sene Milano'ya döneceği çok konuşuluyordu. Sonunda beklenen oldu ve Andriy Shevchenko tekrar evine geri döndü.



Milan için çok büyük kazanç olacaktır Shevchenko, forvet hattındaki büyük eksikliği neredeyse tribün çocuğu olan oyuncularıyla kapatmış oldular. Pato, Ronaldinho, Shevchenko, Borriello, Kaka ile çok sağlam ofansa sahip olacaklar. Bir de defans ve kaleci sorunlarını çözerlerse tadından yenmez bir takım olurlar.

Bojan Krkic Perez

Cesc Fabregas'la sözleşme imzalamayarak elinden kaçıran Barça, bu kez daha temkinli davranıyor. Bu hafta içinde 18yaşına basacak olan Bojan'la 2013 yılına kadar bir sözleşme imzalayacaklar. Futbola babasının çalıştığı Barcelona altyapı'da başlayan Bojan'ın futbol macerası gün geçtikçe daha da büyüyor. Barcelona altyapısında geçen 7 sene içinde 889 gol atmış bir isim Bojan, A takım macerası ise 16 yaş 7 aydayken başlamıştı, Messi'nin ise 16 yıl 4 ay. Geçen sene fazlasıyla gözünündeydi, takımın oynadığı birçok maçta sahada yer aldı. Sözleşmede serbest kalır bedelinin 80 milyon Euro olarak belirlendi.

Süper kupa İnter'in


İnter Milan - Roma maçları son 4 senedir neredeyse haftalık halı saha modeline döndü. Kaçıncı maç bu yahu, devamlı İnter-Roma seyrediyoruz. Kafalarına ne zaman eserse bir maçları var. Maçı seyretmedim açıkcası Real - Vale maçı daha cazip geldi bana. Birtek De Rossi'nin golü enfes bir gol olmuş. Onun dışında özetlerden Mexes'in saçmalamasını, Stankoviç'in oyuna heyecan katma çabasını, Balotelli'nin geliyorum ben deyişini görebildim.



Penaltılarda Totti takımını bu sefer kurtaramazken, arjantinli Zanetti işi bitirmiş.

Hep şekilsin valla..

Real Madrid 4-2 Valencia

Mestalla'da oynanan 3-2'lik maçın rövanşında kupa evsahibi Real Madrid'in oldu. Valencia ve Real Madrid arasında oynanan maçlar uzun süredir hem çok zevkli hemde çok gollü geçiyor. Dünde gene beklenti bu yöndeydi tabi ki. Maç öncesinde Madrid'deki uçak kazasında ölenler için yapılan saygı duruşu belki de ülkemizde yapılamayan saygı duruşlarının nasıl yapılması gerektiğine dair en iyi örnekti, 80 bin kişiden bir çıt çıksın yahu.

Maç Real Madrid'in baskısıyla başladı, Valencia ise oyunu geride kabul ederek ilk dakikaların baskısını atlatmaya çalıştı. Sonrasında oyunu dengelediler ve ilk yarım saat geçildiğinde ise ilk kalabalık geldikleri atakta ise 33.dk'da Silva'nın enfes şutuyla da golü buldular. Golün şokunu uzun süre üzerinden atamadı Madrid, tabi sinirler de gerildi ve Van der Vaart 40. dakikada kasaplığa niyetlenmenin bedelini ödeyerek oyun dışında kaldı. İlk yarı da öyle sona erdi.

İkinci yarı başladığında ise oyun daha çok Valencia'nın avantajını korumaya yönelik oynayacağı bir oyun gibi gözükse de 50. dakikada Real Madrid'in kazandığı penaltı tüm maçı komple değiştirdi. Penaltıdan Ruud'la 1-1'i yakalayan Madrid resmen uykudan uyanırcasına inanılmaz bir efor ve hırsla oynamaya başladı. Özellikle Robben kanadı resmen perişan etti. 54'te sarı kart gören Ruud 73'te de kırmızı görünce artık 9 kişi kalan Real Madrid karşısında Valencia'nın kupaya uzanacağı yönündeydi. Maçın bundan sonrası ise gerçekten inanılmaz zevkliydi, kırmızı kartın bir dakika sonrasında Real Madrid Sergio Ramos'la kornerden golü bulunca stadda ayaklandı, oyuncular da resmen çıldırdı. Valencia ise bu golden sonra kelimenin tam anlamıyla moralman yıkıldı, biraz baskı kurmaya çalıştılar, ki 9 kişiye karşı bunu çok çok rahat yapabirlerdi ama fazla bir tehlike yaratamadılar.

Son 6-7 dakika ise resmen stres, heyecan, mutluluk ve gollerle geçti. De La Red 87. dakikada uzaklardan mükemmel bir vuruşla ( tabi Hildebrand'ın orada ne işi var o da ayrı ) skoru 3-1'e getirdiğinde stad çılgına döndü, Valencia hiç değilse uzatmaya taşıyayım diye düşünürken golden iki dakika sonra Alexis ayağındaki topu hiç pozisyon yokken Higuain'e ikram etti. O da skoru 4-1'e taşıdı, kutlamalar başlarken Morientes durun bakalım diyerek 1 dakika sonra skoru 4-2'ye taşıdı ve uzatma kısmında Real Madrid sıkıntılı da olsa skoru korumayı bildi ve sezona kupayla başladı. Dün gece oynanan maç hem skor, hem oyun olarak müthiş bir maçtı.