8 Ağustos 2008 Cuma

Amerika - Basketbol - Olimpiyatlar



Amerika, son yıllarda aldığı başarısız sonuçların ardından bu sene olimpiyatlara daha "ciddi" bir kadroyla katılmaya karar verdi. Şu bir gerçek ki, 1996 yılından beri bana göre Amerika'nın seçtiği en iyi takım bu. 2000 yılındaki takımı da bu senekinden daha üst seviyede sayabiliriz ama geri kalan yıllarda hep zayıf kadrolar getirdiğini gözlemledik Amerika'nın. Zayıftan kastım yanlış anlaşılmasın. Tabii ki yetenekli oyunculardan oluşuyodu bu kadrolar da ama geçmişe ve bu senekine kıyasla zayıf oldukları aşikar.

Hemen kadroya bir bakalım:
Jason Kidd, Deron Williams, Chris Paul, Kobe Bryant, Dwyane Wade, Michael Redd, Carmelo Anthony, Lebron James, Tayshaun Prince, Chris Bosh, Dwight Howard, Carlos Boozer.

İlk bakışta dikkatimi çeken şey uzun rotasyonunun darlığı. Sadece 3 oyuncu uzun forvet ve pivot mevkilerinde görev alabilecek kapasitede. Hatta bu da yetmiyormuş gibi, Amerika sahaya Kidd-Kobe-Carmelo-Lebron-Howard gibi bir beşle çıkacak. Small ball oynadıklarını ve olimpiyatlarda da bunu sürdüreceklerini belirtmeme gerek yok heralde. Zaten Carlos Boozer ve Chris Bosh'un hazırlık maçlarında aldığı dakikalara baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Boozer, Prince ve Redd ile beraber rotasyonun dibinde. Bosh da pek kritik dakikalar almıyor.

Bu tarz bir oyun tarzı ve rotasyon Lebron James'i uzun forvet mevkisine itiyor. Amerika'nın oynadığı 5 hazırlık maçından 4'ünü izledim, Lebron'un bu müsabakalarda zorlanmadığını söyleyebilirim. Ancak tabii Amerika'nın olimpiyatlarda İspanya, Yunanistan ve Kaman'lı Almanya ile karşılacağını söylemekte yarar var. Bu rakiplere karşı uzun forvet mevkisinde sıkıntı yaşayabilir Amerika. Ayrıca Dwight Howard'ın faul problemine girdiği her maç, Amerika için tehlike anlamına gelebilir bu uzun rotasyonuyla. Bosh çok ince, Boozer ise ne savunma yapmasını seviyor ne de blok tehdidi var.

Kadro ile ilgili düşündüğüm eksiklikleri söyledikten sonra, bu takımın neden olimpiyatların favorisi olduğunu da açıklayayım. Öncelikle, 2006 Dünya Şampiyona'sında beraber oynayan 6 adamı (Paul, James, Howard, Carmelo, Wade, Bosh) bir arada tuttular. Bunlardan 5 tanesi şu anki takımın iskeletini oluşturuyorlar ve bu isimler aradan geçen 2 yılda kendilerini çok geliştirdiler. Özellikle Paul ve Howard. Wade ve Lebron'u da arka plana atmayalım. Hazırlık maçlarında bu ikili, oyuna birazcık ağırlıklarını koyduklarında maçların koptuğuna tanık olduk. Wade'in çabukluğuna ve atletikliğine, Lebron'un ise gücüne rakip takımdan kimse karşı koyamadı.


İkinci neden ise takıma eklenen tecrübeler: Kobe Bryant ve Jason Kidd. Evet Kobe'nin belki uluslararası arenada ilk tecrübesi olacak ama bu adamın NBA'in en soğukkanlı suikastçisi olduğunu unutmayalım. Takıma Kidd ile birlikte yön verecek Kobe, tabii ki gerektiğinde de sazı eline alacaktır. Kidd'i Amerika'yı favori yapan nedenler içinde saymamın sebebi, belki de geçmişi. Bir kere bu takımda olimpiyat madalyası olan tek isim, takımın en yaşlısı ve en tecrübelisi. Sırf bunlar Kidd'i takımın çok önemli bir parçası yapmak için yeterli olsa da, hazırlık maçlarındaki performansı vasatın altındaydı. Ayrıca aldığı dakikalar da Paul ve Deron Williams'ın altında kaldı. Kim bilir belki hem kendisi hem de Coach K, gerçek Kidd'i olimpiyatlara saklıyorlardır. Bunu birlikte göreceğiz.

Çok az da kadro yapısına değinelim. Yukarda rotasyonun dibinde olduğunu belirttiğim Redd bu takımda çok önemli roller üstlenebilir. Çoğu takımın Amerika'nın fiziksel gücüyle başaçıkabilmek için alan savunması yapacağını söyleyebiliriz. Alan savunmasına karşı 3'lüklerin girmediği bir gün, Redd çıkıp boş üçlükleri sokup, maçın kaderini değiştirebilir. Buna ek olarak Paul ve Deron Williams ikilisi gerektiğinde beraber de oynayabiliyorlar, bu ikili sahadayken takımın basketbol iq'su gerçekten çok üst düzeyde oluyor. Bu durumda Paul delici bir şutör/point guard gibi, Williams ise daha çok takımı yöneten adam oluyor. Kidd'in sürelerinin düşük kalması durumunda bu senaryoyu izleyeceğiz. Carmelo Anthony'nin hem gücü hem de orta mesafe şutu gerçekten muazzam. Dwight Howard'ın ise bu takım için önemini anlatmaya gerek bile yok.

Şimdi Amerika'nın bütün iyi yönlerini ve en büyük favori olmasının nedenlerini sıraladık. Ama bu, altın madalya onlar için garanti demek değil. Eski Dream Team'ler karşılarındaki takımlardan 10 gömlek üstün olduklarını biliyorlardı. Hatta bunu sadece kendileri değil, karşılarındaki takım da biliyordu. Maça 1-0 galip başlamanın sözlük anlamı bu olsa gerek. Şu anki takım ise son 3 büyük turnuvada hayalkırıklığı yaşayan ve rakipler tarafından göze kestirilebilen bir takım. Örneğin bir Tim Duncan veya Elton Brand'in bu kadroda olması, bana göre Amerika'ya altın madalyayı daha olimpiyatlardan başlamadan getirirdi. Bu iki oyuncudan birinin eklenmesi ile iç dış dengesini çok daha iyi kurmuş bir Amerika takımı karşımıza çıkardı. Ama takım şu anki haliyle de kesinlikle yeterince silaha ve yeteneğe sahip. Kazanmamaları gerçekten hem büyük bir sürpriz hem de son 6 yıldan da daha büyük bir hayal kırıklığı olur.

Hakeden kazansın diyerek bu yazıyı da tamamlıyorum ve hepinize keyifli seyirler diliyorum.

Hiç yorum yok: