17 Ağustos 2011 Çarşamba
Arda Turan Atletico Madrid'de
9 Haziran 2011 Perşembe
Real Madrid 2011/12
4 Haziran 2011 Cumartesi
Misfits
Taa 5 şubat'ta yazdığım son yazıdan sonra çok zaman geçti. Hazır yaz gelmiş,finaller bitmek üzereyken tekrar maksat karalama olsun diye geri döndüm bloga. Arada çok şeyler değişti. 4 El Clasico, Galatasaray'ın durumu vs.. derken es geçtik hepsini. Son yazıda bir İngiliz dizisi olan Misftits'ten bahsetmiştim hatta bir yazı yazacağımı söylemiştim. Gecikmelide olsa yazalım Oz hakkında yazdığımız yazıdan sonra. Misfits dizisini ilk önce divxplanet forumlarında görerek keşfettim. İzlemeye karar vermemde olumlu yorumların yanı sıra çok fazla ilerlememiş olması önemli bir yer tuttu benim için. Dizi şu ana kadar 2 sezonu geride bıraktı. Toplam 13 bölüm oluyor 2 sezonun toplamı. 3.sezonu bekliyoruz merakla.
Dizinin konusuna kısaca değinmek gerekirse posterde gözüken 5 elemanı izliyoruz. Nathan-Alisha-Simon-Curtis ve Kelly karakterlerimiz. İşledikleri çeşitli suçlardan dolayı kamu hizmet cezası alıyor neredeyse her açıdan birbirlerine zıt bu 5 karakter. İlk günlerinde çıkan bir fırtınadan dolayı bazı süper güçler kazanıyorlar ve dizi buradan sonra başlıyor. Klasik olarak süper güçleri kazandık haydi dünyaya düzen getirelim,''save the cheerleader,save the world'' gibi bir dertleri yok bu isimlerin. Bu güçlerini kendilerini zor durumlardan çıkartmak için kullanıyorlar. Zaten karakterlerin yanında diziyi güzel yapan olayda işte bu. Nathan karakteri bu dizinin en öne çıkan ismi. Arkadaş olsa çekilmez denecek tiplerden. Sürekli millete sataşması, laf atmasıyla tam dayaklık bir karakter ama diziyi sürüklüyor. Diğer 4 isimden Alisha dizinin seksi kız yükünü çekiyor zaten bu özelliğiyle bağdaşan bir süper güce sahip. İlk başlarda çok güzel gelmese de sonra vay be dedirtiyor Alisha. Curtis ve Kelly pek ısınamadığım karakterler ama özellikle Kelly'nin gücüne sahip olmak isterdim. Dizinin garip ve gizemli çocuğu Simon ise Nathan'dan sonra favori karakterim.
İlk sezonu bomba gibi ilerlese de 2.sezonda başka konulara sapmaları nedeniyle en azından bana ilk sezonu arattı ama kötü bir sezon değildi sadece ilk sezon ayarında değildi benim için 2.sezon. Yinede güzel sürprizler vardı 2.sezonda da. Bir türlü sonu gelmeyen dizilerden birazcık sıkıldıysanız Misfits her türlü kendisini izlettirecek bir dizi.
Oz
Gelmiş geçmiş en efsane dizilerden birisidir Oz.Bilmeyen olduğunu sanmıyorum.Zamanında Cine5'ten takip ettiğimiz,daha sonra internetin nimetlerinden faydalanarak rahat rahat izleme şansına eriştiğimiz bir dizi.Hala bu diziyi bilmeyen ve dizi izliyorum diyen kesimdenseniz aslında bu efsaneye baştan başlama şansına sahip olduğunuz için şanslısınız.Oz,Oswald Maksimum Güvenlikli hapishanesine verilen isim.Hapishane içindeki çetelerin güç savaşını,hayatta kalma mücadelesini,intikam planlarını, aşklarını(evet aşklarını) kısacası hapishaneyi tüm çıplaklığıyla ele alan bir yapım.Tüm çıplaklığı derken dikkat çekmek istiyorum.Aklınıza gelecek ne varsa bunu insan izleyecek demeden yayınlamıştır Oz.
Biz hapishaneye Tobias Beecher ile merhaba diyoruz ve hikayeyi Augustus Hill'in ağzından zaman zaman hapishanede hangi silahı nasıl yapıp,kullanacağımızı öğrenerek,zaman zaman Abd sistemini eleştirerek veya olaylara felsefi açıdan bakarak izliyoruz.Oz'un en ilginç özelliklerinden birisi ''aha işte benim adamım,ortalığı siker atar bu herif'' dediğin karakterin daha bölüm bitmeden 3 kişi tarafından tecavüze uğraması olmadı çeşitli yöntemlerle öldürülmesi sonucu ekran karşısında insanı nasıl lan bakışıyla bırakıyor olması.
Müslümanlar,Siyahlar,İtalyanlar,Meksikalılar,Naziler,Gayler ve Ryan O'Reily önderliğindeki İrlandalılaların bulunduğu bir hapishane.Tabi birde hapishane çalışanları vardır ki bunlarda çok düzgün karakterler değillerdir.Hepsinin bir sorunu vardır.Hepsinin başında karizmatik abiler bulunmaktadır.En etkisiz gözüken tayfa olan gaylerin başına bile sonlara doğru elemana bak diyeceğimiz birisi geliyor.İlerleyen zamanlarda bahsedeceğiz önemli karakterlerden.Oz,1997'de başlayıp 2003 yılında son buldu.4.sezon harici bütün sezonlar 8 bölüm, sadece 4.sezon 16 bölüm olarak yayınlanmış.Aslında 4.sezonu ikiye bölersek 7 sezon diyebiliriz.
Oz,diğer diziler gibi bir oturuşta 7-8 bölüm peş peşe izlenebilecek bir dizi değil.Tecrübeyle sabittir, bir gecede peş peşe izlenen 4-5 bölümden sonra rüyanızda Kareem Said,O'Reily,Alvarez'le takılabilirsiniz.Benim şansıma Said reis yanına aldı beni de tehlikelerden korunduk böylece.O yüzden dikkatli olmak lazım.Her zaman Said reis çıkmayabilir.Allah muhafaza Adebisi ve Schillinger ile karşılaşırsanız bir daha uyumak istemeyebilir insan.Giriş yazısı olsun bu Oz hakkında eylemlerim devam edecek.
19 Nisan 2011 Salı
Agüero gidebilir
“45 milyon Euro’ya Agüero gidebilir. Sadece bir şartımız var: Real Madrid’e gitmesine izin yok.” Angel Gil Marin / 19.04.2011
13 Nisan 2011 Çarşamba
Mesut Özil ve Nuri Şahin
Bild kaynaklı habere göre Nuri’nin sözleşmesinde “6 milyon euro’ya serbest kalır” maddesi bulunuyormuş. Dortmund, büyük ihtimalle bu maddedeki bedeli tekrar yazmak için Nuri ve menajeri ile masaya oturmuş. Ama anlaşma sağlanamamış.
Mesut, Almanya’dan kaçarcasına gitmişti Madrid’e. Nuri Şahin’in bu durumu gündeme geldiğinden beri de “Nuri” ve “Real Madrid” kelimeleri çok sık yan yana geliyor. Dortmund için Nuri satılmaz değildir ama 6 milyon eurodan fazlasını edeceğini düşünmeleri de yadsınamaz. Yine de Dortmund şimdiden Nuri’nin halefini hazırlamış. İlkay Gündoğan’ın büyük olasılıkla Dortmund’a geçeceği konuşuluyor.
Hem Özil hem de Nuri’nin menajeri de Reza Fazeli. Şirketinin hemen hemen tamamını Almanya’da oynayan Türk ve İran kökenli oyuncular oluşturuyor. Özil transferinde Bremen tarafının ufak tefek serzenişleri olmuştu diye hatırlıyorum. Nuri de sorunlu ayrılırsa hem kendisi hem oyuncuları için Bundesliga’da bir iş sıkıntısı olabilir belki.
20 Şubat 2011 Pazar
Maç nasıl satılır?
Dakika : 63, Beşiktaş 2-1 önde. İnönü’de taraftarın havası semada. Fenerbahçe oyundan yavaş yavaş düşerken Matteo Ferrari, Diego Lugano’ya ceza sahası içinde tokadı basıyor. Kırmızı kartı görüyor. Daha önce iki sefer daha –ceza sahası- içinde Lugano’ya benzer penaltı girişimlerinde bulununca sonunda Cüneyt Çakır penaltıyı –haklı olarak- veriyor. Hücum oyuncuları da yorulan Beşiktaş için maç bitiyor…
17 Şubat 2011 Perşembe
Kiev’in gör dediği
Türk takımlarının grupları geçtikten sonra ilk ciddi takım karşısında eridiği gibi bir teori ortaya atmıştım. Dinamo Kiev de teori için turnusol görevi görür demiştim.
Schuster Beşiktaş’ından umudun bittiği maç oldu. Geldiği zaman kendi oyuncularıyla çalışmak istedi ki bu çok doğaldır. Yabancı sınırı gibi bir kısıtlamaya da alışık olmadığından istediği kadroyu kuramadı. Bu maça sadece iki Türk oyuncu ile çıktı Beşiktaş (Hakan Arıkan ve İsmail Köybaşı). Marcio Nobre ve Marco Aurelio sadece kağıt üzerinde Türk oldukları için onları saymıyorum. Gerçi çok fazla Türk oyuncu alternatifi de yok. Schuster yerli oyuncuları tanımadığı için yerli oyuncu transferi yapamadı (Yönetimin getirdiği Tekke’yi saymıyorum). Bu ilk hatasıydı ama gözleri kamaştıran Quaresma ve Guti bunu görmemizi biraz engelledi.
Schuster kendi istediği oyuncularla çalışmak istediği için mevcut yabancılara da hiç sıcak bakmadı. Hatta muhtemel olarak kendisinden önce alınan Hilbert’e de sıcak değildi ama alternatif sıkıntısı nedeniyle mecbur kullanmak zorunda kaldı. Kendisi gelmeden önce takımın en önemli 3 oyuncusu olan Ferrari, Bobo ve Ernst’i sindirdi. Ferrari, sisteme uygun değildi, sezon başında ‘kalemi kırıldı’. Bobo’ya ise sezon ortasına kadar zor dayandı. İddialara göre takımda kalması Demirören’in bastırmasıyla oldu. Son olarak ise Manuel Fernandes gelişi ile Ernst kızağa çekildi. Bugün de sahadan çıkan ilk o oldu, yerine Erhan Güven girdi. Çok iyi olmasa da Fink’i hiç kullanmadı, Holosko’yu hücumda en etkisiz kalacağı sol açığa koydu. Onları da sildi.
En son Toraman-Üzülmez muharebesinde yabancı oyuncularla toplantı yapıp, Üzülmez’in ipini çeken de Schuster oldu. Zaten olmayan yerli alternatif iyice kayboldu. Haklı veya haksız, Tekke’yi de kurban etmişti.
Bu dönemde tek suçlu ya da sorumlu Schuster değildi. Taraftarın da hataları oldu. Quaresma ve Guti göz kamaştırdı ve yalancı bir bahar yaşandı. Ama oynanan umut verici bir futbol vardı, onu da atlamamak lazım. Ama her geçen ay, futbol kalitesi daha da düştü. Diğer taraftan Schuster’i getirenler, düşünenler de sorumlu. Ligin durumunu Schuster’e anlatmaları gerekirdi.
Yıldız futbolcular başta olmak üzere tüm takım da sorumlu ayrıca. Quaresma, ittirmeyle oynayan bir futbolcu. Kendisini gereksiz zorlayarak önemli bir virajda sakatlandı. Diğer taraftan hırsı ve yeteneği tartışılmasa da taraftar şımarttıkça daha çok kendine oynamaya başladı. Bu gece gördüğü kırmızı kart hiç profesyonelce değildi ama o zaten hiç bir zaman profesyonel olmadı. Guti, ligin ciddiyetini bence anlayamadı. Hakemler çok fazla gereksiz diyaloğa girdi. Zaten aklı fikri hep Real Madrid’de, olması da çok normal. O da Schuster sayesinde, emekliliğini rahat geçirmek için geldi. Sertliği de gördükçe verimi her geçen gün azaldı.
Sonuç olarak Schuster’in yakın dönemde başarılı olma şansı zor gibi görünüyor. Bana göre bu takımın kurtuluşu, Türk, genç ve Beşiktaş’ta oynamak isteyen oyuncularla olur ama Schuster varken bu da biraz zor olur. Hocanın gitmesi de bir başka sıkıntı olur. O var diye gelen oyuncular huzursuz olur, yeni gelen hoca başka oyuncular ister falan… Bu sirkülasyonun sonu yok.
15 Şubat 2011 Salı
Delinho
Dün akşam saatlerinde, Beşiktaş resmi internet sitesinden İbrahim Üzülmez’in sözleşmesinin alacaklarını da vererek feshedildiği açıklandı.
10.5 senedir Beşiktaş’ta oynayan; Juanfran’ları, Seric’leri vs. yedek bırakan ve her sezon ortalama 25 maçta oynayan bir adam İbrahim Üzülmez. Futbol olarak geçtiğimiz 2 sezon hariç çok iyi oynadı diyemeyiz belki ama genelde sahanın en çalışkanı ve en hırslısı olurdu. Son yıllarda orta yapmayı öğrendi ama yavaş yavaş sürati ve kondüsyonunu da kaybetmeye başlamıştı. Keza olayın yaşandığı Ankaragücü maçında yenilen golde adamını kaçıran ve yetişemeyen Üzülmez’di. Belki yenilen gol sonrası morali bozulmuş olabilir, Toraman onun için maç içinde bir şey demiş olabilir… Yoksa herhangi bir insanın durup dururken birine saldırması normal değil. Tabii “terlik olayını” da hatırlarsak Toraman ve Üzülmez’in yıldızları pek barışık değil şüphesiz.
Resmi sitede “sportmenliğe aykırı davranış” denmiş. Zaten İbrahim hiç bir zaman sportmen bir futbolcu olmadı. Her pozisyonda hakeme itiraz eden, bir Süper Kupa finali maçında son dakikada Kezman’ı devirip kırmızı kart gören, “maalesef” tarihi Liverpool maçında "Ne oluyor?” demeye gelen Bobo’yu oldukça sert azarlayan hep İbrahim’di. Gerektiği zaman kendi arkadaşına da sert çıkmaktan çekinmeyen biriydi İbrahim. Zaten o yüzden Deliydi lakabı.
Kendisinin bugün 15:00’da basın toplantısı var. Eğer ortaya atılan “soyunma odasına girip Toraman’a yumruk attı” iddiası doğruysa yolu açık olsun. Büyük ihtimalle “futbola devam edeceğim” diyecek. Son yıllarda jübileye en yakın oyuncuydu Beşiktaş’ta. Ben onu hep Sergen’in “İbrahim orta açacaksa koşmuyordum” demesi ve “Orta yapabilsem Real Madrid’de oynardım” vecizesiyle hatırlarım. Başarısızlıkta genelde onun adı hep ortaya atılsa da bir kısım taraftar için önemli bir ikondu. Ben bir türlü sempati duyamadım ama hırsını her zaman takdir ettim. Keşke böyle bitmeseydi Delinho’nun hikayesi, en azından Beşiktaş için.
Güncelleme : Basın toplantısını gördükten sonra yazıya da bir iki not eklemek gerekir. Toplantıya yalnız katılsa İbrahim Üzülmez başka şeyler konuşacaktı ama bunu duyan başkan Demirören de toplantıya iştirak etmiş belli ki. Genelde de toplantıyı o yönetti. Üzülmez söylemek istediklerini net söyleyemedi. Alt metinden okuyabildiğimiz kadarıyla futbola devam etmek isteyen Deli'yi, başkan jübileni yapalım altyapıda antrenörlük yap diye ikna etmeye çalışmış. Kafası karışan Üzülmez'in toplantısı da bu yüzden sekteye uğradı. Ortaya amaçsız ve anlamsız bir basın toplantısı çıktı.
Diğer taraftan Radikal'den Onur Salman'ın söylediği gibi bu toplantıyla Toraman da ateşe atıldı. Sütten çıkmış ak kaşık olmasa da madem böyle bir karar alınmış, keşke net şekilde arkasında durulabilseydi. Başkan'ın "bizi dünya takip ediyor" cümlesi de sıkmaya başladı. Bu noktadan sonra Toraman da sezon sonunda gönderilmeli. Eldeki genç oyuncular ve Hasan Ali, Cenk Tosun gibi futbolcularla yeni bir Beşiktaş yerli kadrosu kurulmalı.
5 Şubat 2011 Cumartesi
Uzun Bir Aradan Sonra...
- Uzun bir aradan sonra ilk yazısı geliyor blogun. Daha öncede böyle aralar vermiştik ama bu kadar değildi o aralar. Bilgisayar başında olmamakla alakası yok yazı yazmamanın, oluyor her insanın hayatında sorunlar işte üşeniyorsun, hallederiz nasıl olsa diyorsun sürekli erteliyorsun. Öyle bir ara işte. Yoksa takip ettiğimiz siteleri her gün takip ediyoruz yine. Yazmadıkça yazılanlar kötüleşiyor. Bu yazıda kötü bir yazı olacak büyük olasılıkla. Stres atma yeri burası bizim için,arada döküyoruz futbolla ilgili ne varsa içimizi. Bu yazıda dizilerden de bahsedebilirim biraz.
18 Ocak 2011 Salı
Sokakta Oynar, Kaldırımda Destekleriz
“1 EKİM 1905’te mektebin beşinci sınıfında edebiyat öğretmenimiz merhum Ata Bey’in dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek Galatasaray’da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik.
Okulda eğitim gören Bulgar ve Sırp öğrencilerden çevik ve kuvvetli olanlar da bize katılmışlardı. Asım’ı muhasebeciliğe, Cevdet’i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de reis olmuştum.
Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakta mahir olduğu için kendisini muhasebeciyapmıştık. Ben reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım.
Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu.
Mektebe gelirken Domuz Sokağı’ndan geçer, domuz yağı alırdım.
Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim.
Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi.
Yani o zaman reisliğe ve diğer vazifelere payeyi en çok çalışan kazanırdı.
Cevdet de ikinci reisliği formaları yıkadığı için almıştı.
Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve isme malik (sahip) olmak ve Türk olmayan takımları yenmekti.”
(Ali Sami Yen, Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü kurucusu ve 1 numaralı üyesi.)
* * *
“Özhan Canaydın’ın karşımızda naif ve güçsüz duruşu dün gibi aklımda.”
(Erdoğan Bayraktar, TOKİ Başkanı)
* * *
“Elimizde 200 stat, 40 polis kamerasının görüntüleri var. İncelemelerini emniyetle birlikte yapacağızve bu insanları stadımıza sokmayacağız.”
(Adnan Polat, Galatasaray Spor Kulübü Başkanı.)
* * *
Şimdiii...
Başbakan Erdoğan, bu stat için uğraş vermiştir, teşekkür ederiz.
Yuhalanması güzel olmamıştır.
Buraya kadar mutabıkız.
Fakat...
“Ya ne yapacaktınız? Yüz milyonlarca dolarlık Ali Sami Yen arazisinden çekildik, ihalesindenkalkacak para bütçeye, Türk ekonomisine armağan olsun...” da demiyoruz ama Galatasaray’a kimse “ezik” muamelesi yapamaz.
Kızgınım. Öfkeliyim. Kendimi zor tutuyorum.
TOKİ Başkanı unvanıyla toplanan vergiden bina diken zatın rahmetli Özhan Canaydın’ın arkasından“atarlanması” için “Terbiyesizlik etti” demekle yetinemem.
Galatasaray kim, sen kimsin?
Kimin malını kimin kafasına kakıyorsun?
Galatasaray’ın ölmüş başkanına laf edersen yuhalanırsın, nokta.
Al stadını ve çevre yolunu ve bağlantılarını
ve metro istasyonunu kafana çal.
Telegol’e çıkıp “Kimseden özür beklemiyorum” demiş bir de.
Pişkinliğin böylesi 7/8 Hasan Paşa Fırını’nın leziz ekmeğinde, kekinde, mekiğinde görülmemiştir.
Sen çıkıp özür dileyeceksin Galatasaray’dan.
* * *
Bir taraftarın dediği gibi “Sokakta oynar, kaldırımdan destekleriz...”
‘Lise’nin bahçesine, doğduğu yere, Grand Cour’a döner, duvara tırmanıp seyredilir.
O bürokrata özür diletemezse, Galatasaray üyeliğini iptal edemezse Adnan Polat’a da yuh olsun.
Sen Galatasaray Başkanı olacaksın Adnan Polat, bina memuru, stat müfettişi değil.
Yapamıyorsan -ki belli ki yapamıyorsun- çek git.
Büyük camialar bedel ödemez, ödetir.
Galatasaray’a, Fenerbahçe’ye, Beşiktaş’a “ezik” muamelesi yapmak kimsenin yanına kalmaz.
Ölen başkanına laf ettirdin ya, çıkıp o adama “Doğru söylemiş” dedin ya, yazıklar olsun.
Daha lafım var ama Cem Yılmaz’ın dediği gibi “kamera kaydediyor...
17 Ocak 2011 Pazartesi
Ibracadabra
Adam sürekli atıyor, gollerine devam ediyor. Yine yok artık Zlatan dedirtecek bir gol attı Lecce karşısında. Oradan o vuruşu yapmayı düşünmek başka bir olay, o vuruşun gol olması başka bir olay. Hayranlığımız, kendisine olan hastalığımız devam ediyor Zlatan'ın.
14 Ocak 2011 Cuma
Değişen bir şey yok!
Dün Copa Del Rey’de kalitesi yüksek bir Madrid derbisi oldu. Maç çok tempolu başladı. Atletico Madrid erken golü buldu ama oyunun kontrolü ve pozisyonlarda Real Madrid çok üstündü. İlk yarı Forlan ve Ramos’un golleriyle 1-1 bitti. İlk golde Agüero ofsayttaydı, hakem görmedi. Devamında Casillas’ı geçerken yerde kaldı. Hakem düdüğü çalmayınca Forlan golü attı. Real Madrid’in golünde ise Di Maria çok güzel bir orta yaptı, Ramos da alışık olduğumuz gollerden birini attı. Bu golde de Ramos yükselirken Dominguez’e yüklendi ama hakem bunu da nizami gördü.
Pazartesi lig maçı oynayarak gelen Atletico Madrid, ikinci yarıda Real Madrid’in temposuna dayanamayarak oyundan düştü. Ronaldo ve Mesut’un başrolde olduğu iki gol atarak hem maçı hem de büyük oranda turu aldı Real Madrid. Ronaldo’nun 60. dakikada attığı golden hemen 1-2 dakika önce Agüero’nun getirdiği top Forlan’ın önüne sekti ama o direği nişanladı.
De Gea, çok fazla top çıkardı. İlk golde pozisyonu başlatan pası da o verdi, Ujfalusi’nin geriye attığı pasda. Topu oyuna çok iyi sokuyor ve refleksleri çok üst seviyede ama özellikle yerden gelen topları kontrol edemiyor ve kale ağzı içine doğru sektiriyor. Yine de oynadıkça bunu ve yer tutma özelliklerini geliştireceğine inanıyorum. Dün sahada Kun ve Perea ile birlikte Atletico Madrid’in en iyi oyuncusuydu. Real Madrid’de ise Benzema yine etkisiz kaldı. Bir 9 numara eksikliği de iyice gün yüzüne çıktı. Oraya kısa zamanda bir takviye kesin gelecek. Onun dışında herkes rolünün hakkını verdi. Kaka’yı da oyunda gördük ama doğal olarak sadece dolaştı sahada. 90. dakikada Dominguez’in hatasıyla Real Madrid ikinci maç için avantaj sağladı.
13 Ocak 2011 Perşembe
Madrid derbisi, Copa del Rey’de
Geçen sezon finale giden Atletico Madrid, ligde de durumu kötüyken kupaya tutunmak isteyecek. Diğer taraftan Jose Mourinho katıldığı her kupayı kazanmak ister.
Atletico, Simao’nun gitmesinden sonra ona benzer bir kanat almak zorundaydı, aldı. Real Madrid altyapısından yetişen Juanfran transfer edildi. Simao’nun 20 numaralı formasını giyecek. Diğer taraftan Juanito’nun kontratı karşılıklı olarak feshedildi. Bilindiği gibi Atletico Madrid’in bir kazanamama serisi var Madrid derbilerinde. Flores, bu durumun baskı yaratmadığını söylemiş.
Real Madrid’de ise bir transfer tartışması var. Dün ortaya çıktı ki Higuain’in sakatlığı beklenenden uzun sürecek. Dolayısıyla Florentino Perez, inadını bir kenera bırakıp transfer yapacaktır. Dün bazı haberlerde Adebayor’un sezon sonuna kadar kiralandığı söylendi ama resmi bir açıklama yok. Klose ve Valdez diğer adaylar demiş AS.
Bir de maçın hakeminden bahsetmek gerekebilir. Maçı Mateu Lahoz yönetecek. Sezonun ilk yarısında yine Santiago Bernabeu’da oynanan Madrid derbisini yönetmiş. Oldukça tartışılan kararlara imza atmıştı. Atletico Madrid cephesinin atamadan pek de memnun olmadığını söylemek gerekli. Maç 23:00’da, NTVSpor yayınlayacak. Maçın ikinci ayağının haftaya Vicente Calderon’da oynanacağını da hatırlatalım.
10 Ocak 2011 Pazartesi
Higuain'e Destek & Karim Benzema
Gonzalo Higuain, sakatlığından dolayı takımını yalnız bırakacak bir süre. Dün gece oynanan ve Ronaldo'nun showuyla hatırlayacağımız Villareal maçı öncesi takım arkadaşları ona destek mesajlarını maç öncesi giydikleri t-shirtlerle ilettiler. Higuain'de resimlerin görüp bu jest için teşekkür etmiş takım arkadaşlarına. Higuain'in yokluğu Real Madrid'de şu ana kadar çok konuşulmayan eksikliği iyice ortaya çıkardı.
5 Ocak 2011 Çarşamba
Colin Kazım
Savaşan genç oyuncular lafından sonra yapılan ilk transferin Colin Kazım olması. Daha ne kadar dibi göreceğimiz merak konusu bu transferden sonra. Fenerbahçe'den gelmesi önemli bir olay değil, bu ilk değil ve son transferde olmayacak. Kazım, çok yetenekli bir futbolcu. Fizik olarak çok güçlü, sağlam bir tekniği var ama hepsi bu kadar. Kafasını yılda 1-2 maç sahaya verebiliyor sadece. Gökhan Zan ile Servet'i birbirine vurdurmuştu fizik gücü ve tekniğiyle. Fakat adam akıllı başka maçı yoktur, işte birde Chelsea'ye attığı gol deriz. Bunun sebebi kafasının hiçbir zaman sahada olmaması, takım için değil kendi için oynaması. Saha içindeki gamsızlığı, saha dışında yaşadıklarıyla çok ayrı bir karakter. Aydın'dan -Serdar Özkan'dan kat kat daha yeteneklidir orası açık ve net. Fakat Serdar Özkan'ın menajerlik olayından sonra gönderilmemesini sindirememişken üstüne şaka yapar gibi Kazım geliyor.